21/07/2008
Büyük
Ortadoğu Projesi'nde Türk Ulusalcılarının ve Etnik Kürt
Milliyetçilerinin Rolü
20. yüzyıla girerken zengin petrol yataklarının tespit
edilmesiyle vazgeçilmezliğini artıran Ortadoğu Bölgesi,
tarihin bilinen ilk dönemlerinden bu yana, dünya jeo-politiğinde
önemini hiç yitirmemiş, aksine her geçen gün daha da
artırmıştır.
Başta İngiltere ve müstakbel İsrail kurucularının ortalama
120 yıl önce olgunlaştırmaya başladıkları, ABD'nin ise
Birinci Dünya Savaşı sonrasında üçüncü büyük aktör olarak
yer aldığı "Ortadoğu'ya Hâkimiyet Projesi", bugünlerde
"Büyük Ortadoğu Projesi" adı altında bir bölgesel
demokratikleştirme hareketi gibi dünya kamuoyuna
sunulmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin millet unsurunu oluşturan insanları
bir arada tutan mayayı keşfeden Batı, etnik milliyetçilik
rüzgârlarının şiddetini artırarak bu mayanın bozulmasını
sağlamıştır. Balkanlar'dan başlayan kopmaların sebebi olan
etnik milliyetçilik, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve
sonrasında ağırlıklı olarak Arap dünyasını etkisi altına
almıştır. Etnik kimlik arayışları ve akabinde gerçekleşen
kopmaların zihinsel alt yapısı her ne kadar Batıdaki
Aydınlanma ile izah edilse de, bu kopmaların gerçekleşmesi
için Osmanlı topraklarında cirit atan yabancı istihbarat
faaliyetleri inanılmaz derecede büyük fonksiyona sahip
Birinci Dünya Savaşı sonrasında kuşatılan bu büyük millet,
bekası uğruna, Misak-ı Milli hudutları içinde Anadolu
coğrafyasıyla yetinmeyi kabul etmek zorunda kalmıştır.
İngiltere ve Fransa, hem ölümü göze alarak istiklâl
mücadelesi veren bu milletle daha fazla savaşmamak için,
hem istiklâl mücadelesinin diğer Müslüman işgal ve sömürge
bölgelerine sıçramaması için, hem de o günün şartlarında
bölgede kontrol edemeyecekleri çok uluslu bir yapının
güçlenmekte olan Rusya'nın hâkimiyetine girebileceği
endişesiyle bu durumu geçici olarak kabullenmişlerdir.
Nitekim İngiltere bu öngörüsünde haklı çıkmış, küçük
devletçikleri topraklarına katarak ilerleyen Rusya, ancak
bizim sınırlarımızda durdurulabilmiştir.
Bugüne geldiğimizde, S.S.C.B. ve Demirperde Bloğu'nun
yıkılması ve gerilemesiyle, 90 yıl önce
gerçekleştirilemeyen "Ortadoğu'ya Hâkimiyet Projesi"nin
yeniden uygulanabilme fırsatının doğduğu görülmektedir.
Körüklediği etnik milliyetçilik rüzgârının adeta cezası
olarak, Hitler Almanyası'ndan çok büyük darbe yiyen
Amerika, İngiltere ve İsrail üçlüsü, bu darbenin bir
benzerini ikinci kez Çin'den yememek için, Ortadoğu'ya ve
enerji kaynaklarına muhakkak ve mutlak hâkim olmak zorunda
olduğunu da bilmektedir.
İşte bu noktada, A.B.D. ve İngiltere'nin "Ortadoğu'ya
Hâkimiyet Projesi" ile İsrail'in "Vaat Edilmiş Topraklar"
hayali birbiri ile örtüşmektedir. Zaten bugüne kadar,
A.B.D. ve İngiltere, İsrail'i kendi emelleri için
Ortadoğu'da ileri karakol olarak kullanmış; İsrail de
mev'ud hayalini gerçekleştirmek için bu iki büyük devleti
arkasına almıştır.
Bölgeyi demokratikleştirme ve kitle imha silahlarından
temizleme kılıfı altına gizlenen Büyük Ortadoğu Projesi,
bölgedeki tüm devletlerin mikro etnik ve mezhepsel
bölünmelere maruz bırakılmasını, mini etnik devletlerin
sınırlarının yeniden çizilmesini ve kendi başına hiçbir
güç ifade etmeyecek devletçiklerin işbirlikçi burjuvalarla
yönetilmesine dayanmaktadır. Balkanlarda tamamlanan,
Afganistan ve Irak için tamamlanmak üzere olan bölünme
süreci, başta Türkiye, İran, Irak, Mısır ve Suriye olmak
üzere tüm bölge ülkelerine uygulanacaktır. Mevcut durumda
bile, emperyalist devletlere karşı birleşemeyen bölge
ülkelerinin, yeni düzen kurulduktan sonra birleşmesi
hayalden de ötedir.
Devletin ve milletin bekası, menfaatlerin ve ideolojilerin
etkisi altında girmeden sağlanabilir. Yaşanan olayların
tarihsel perspektifine bu gözle bakıldığında, körüklenen
etnik Kürt milliyetçiliği ile Türk Ulusalcılık
hareketlerini daha iyi anlamak mümkün olacaktır.
Etnik Kürt milliyetçiliği güdenler, A.B.D. ve
İngiltere'nin Ortadoğu'da yarattığı fırsatı
değerlendirerek aradan sıyrılabileceğini ve başlarındaki
aşiret ve terör reislerine devlet sunulacağını
düşünmektedirler. Ancak, devlet olmak ve devlet kalmak,
sanıldığı kadar ucuz değildir. Şayet, emperyalizmin
emellerine uşaklık karşılığında böyle bir ödül almak
planlanıyorsa, şu çok iyi bilinmelidir: Alınan ödülden
halka düşen devlet değil, işbirlikçi burjuvanın kuracağı
açık hava cezaevinde esarettir. Bu büyük milleti, yine
devlet vaatlerine aldanarak, daha önce sırtından
hançerleyenlerin hali Ortadoğu coğrafyasında görülebilir.
Kurulması planlanan Kürdistan, bu hayali gerçekleşirse,
ihanetinin bedelini, kendi içinde kurulacak Ermeni
Devleti'ne topraklarını kaptırarak ödeyecektir. İşte o
zaman, -ahmaklığından dolayı eşini başkasının koynuna
teslim eden adam gibi- haysiyetini ve vatanını kaybedecek,
çevresindekilerden yardım istemeye de yüzü kalmayacaktır.
Türk Ulusalcıları ise, oligarşinin habis çıkarları uğruna
bu milletin kutsal değerlerini istismar eden bir avuç
işbirlikçi burjuvanın ve oligarkların tesiri ve kontrolü
altındadır. Komprador burjuva daha düne kadar, bayrağımızı
kabullenmemiş, bölücü örgütün kamplarında vampirlerle
samimi pozlar vermiş, Güneydoğu'yu 1000 yıldır Haçlılardan
koruyan ordumuzu işgal gücü olarak nitelemiş, Atatürk'ü
sosyalist devrime ihanet etmiş olmakla suçlamış ve Lozan
Antlaşması'nı "ülkenin satılması" olarak tanımlamıştır.
Komprador burjuva ile dirsek temasında çalışan oligarklar
ise, şimdiye kadar milletimizin değerlerinden -hatta
İstiklal Marşımızın dizelerinden- rahatsız olmuş, bunları
değiştirmenin yollarını aramış, hegemonyasını devam
ettirecek darbeye zemin hazırlaması için -ölüm tehdidiyle-
bölücü başına silahlı eylemleri artırma emri vermiştir. Bu
hainler, milletin karşısına bugün, devlete sözde sahip
çıkmak ve milli kahramanlık dilenmek üzere çıkmışlardır.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin, hinterlanttaki bütün ülkelerin
mikro etnik milliyetçi akımların etkisiyle bölünmesine
dayandığını bilen bu emperyalizm uşakları, milli
duyarlılıkları kaşıyarak oluşturacakları kitlesel
olayların da, sözde bunları önlemek için yapılacakları
darbe ve sıkıyönetim uygulamalarının da, ülkede ayrışmayı
daha da artıracağını çok iyi bilmektedirler.
Kimisi yabancı istihbarat servislerinin doğrudan elemanı
olan bu burjuva bozuntuları, maalesef ordudan yargıya,
üniversiteden basına, sivil toplum örgütlerinden siyasi
partilere kadar kritik önem taşıyan mevki ve makamlara
çöreklenmiş durumdadırlar.
Oligarşinin nimetlerinden yararlanan bu komprador
burjuvada yer alanların ekserisi Türk asıllı olmakla
beraber, etkili konumda olan önemli kısmının nesep
farklılıkları, yabancı istihbarat servisleri tarafından
çok iyi bilinmektedir ve kullanılmaktadır. Komprador
burjuva için tek kutsal değer, oligaşik düzenin
kendilerine sunduğu nimetlerin devamlılığıdır ve bu amaç
uğruna feda etmeyecekleri hiçbir şey yoktur.
Etnik çatışmaların tırmanması, burjuvanın asker ve
bürokrat kanadının ipleri tamamen eline alması için
mükemmel bir fırsat doğuracaktır. Etnik çatışma
gerekçesiyle yapılacak darbe ve sıkıyönetim döneminde
insanımız gaddarca susturulacak ve bu esnada ABD,
İngiltere ve İsrail üçlüsünün Irak'ta planladığı
gayrimeşru devletler rahatlıkla kurulacaktır.
Ama oyun burada bitmeyecektir. Ardından, totaliter rejime
ve kaybedilen milli çıkarlara halkın duyacağı tepki bu
sefer devletin ve ordunun manevi şahsiyetine karşı
organize edilecektir. İngiltere bu tepkiyi değişik
kanallarla organize edebilmek için şimdiden harekete
geçmiş; Orta Asya devletlerinde Rusya'ya karşı kurdurduğu
Hizb-ul-tahrir hareketinin çalışma sahasına Anadolu'yu
katmış, zamanı geldiğinde demokrasiyi seslendirerek duruma
vaziyet edecek kaşarlı siyasetçileri hazırlığa
başlatmıştır. Sürecin sonunda devlet zafiyete düşürülecek,
iç bölünme süreci hızlandırılacak ve Karadeniz-Güneydoğu
sınırları arasında kalan bölgemiz Büyük Ortadoğu
Projesi'ne uygun parçalanmalara maruz kalacaktır.
Kürtçü bölücülüğün tabanını oluşturmada da, Ulusalcı
hareketin tabanını oluşturmada da, Hizb-ul tahrir'in
tabanını oluşturmada da, maalesef olayları okumaktan
yoksun iyi niyetli yığınlar kullanılmaktadır. Kürtçü
hareketlerin içinde kullanılan evlatlarımız, varlıklarının
ve onurlarının garantisi olan bu milleti bağımsızlık
hevesiyle hançerlemek suretiyle, bir daha kendilerine
hürriyet ve haysiyet koklatmayacak emperyalist devletlerle
işbirliğine itilmektedir. Ulusalcı hareketlerin içinde
kullanılan evlatlarımız, ülke bütünlüğü için emperyalizmle
ve işbirlikçileriyle savaştığı zannıyla, ülkeyi
emperyalizmin istediği şekilde parçalanmaya sürükleyecek
oyunlarda piyon olarak kullanılmaktadır. Hizb-ul-tahrir'in
içinde kullanılan evlatlarımız ise, Büyük Ortadoğu Projesi
sonrasında tamamen parçalanmış İslam dünyasının
dizginlerini elinde tutmak isteyen İngiltere'nin, kuklası
olacak bir halifenin başa geçirilmesi senaryosunda figüran
olmaktadırlar. Çünkü her üç harekette de süreci, vatan
evlatları değil, bu hareketlerin içinde konumlanmış
manipülatör ajanlar, komprador burjuva ve menfaatlerine
tapan oligarklar yönetmektedirler.
Ayrılıkçı etnik Kürt milliyetçileri ve Hizb-ul-tahrir gibi
rejim karşıtı hareketlerin ülkeye verebilecekleri zarar,
şayet toplum bilinçli olursa sosyal kırılma eşiğini
aşamayacaktır. Ancak, rejimi temsil ettiğini iddia eden
oligarklar ve komprador burjuvayla bütünleşen Ulusalcı
hareket, kendisini yöneten hainlerin etkisiyle, ülkeyi
yıkıma götürme kabiliyetini taşımaktadır.
Ülkeyi birlik ve dirlikten uzak tutan bu vatan hainleri,
milletin gücünü kendi içinde tüketerek ve uluslar arası
işbirliği imkânlarının önünü tıkayarak, emperyalizmin
Ortadoğu'da ve şimdilerde Irak'ta attığı adımlar ve
operasyonlar için fırsat sağlamaktadırlar. Bu vatan
hainleri, uluslararası işbirliğinin önüne psikolojik
engeller oluşturmak için Türk ve İslam coğrafyasında
yaşayan halkları insanımıza yıllarca kötülemişler, Türk ve
İslam coğrafyasıyla işbirliği imkânları arayan devlet
adamlarımızı faşistlik ve gericilikle yaftalayarak
sindirmişler, İsrail'le stratejik ortaklıklar kurulması
için orduyu içinden ve dışından zorlamışlar, bölgedeki
İslam ülkelerini İsrail'le ikili işbirliği kurmaya
zorlamak için Dışişlerimizi kullanmışlar, dört tarafımızı
düşman ilan ederek bölgesel işbirliklerinin önünü
tıkamışlardır.
Kullanılan vatan evlatları, çok geç olmadan -ki yeterince
geç kalınmıştır-, kendilerine gelmek, vicdanlarının sesini
dinlemek, oynanan oyunun bütününü görmeye çalışmak,
bulunduğu yeri sorgulamak, manipülasyonların etkisinden
sıyrılmak ve kendilerinin de içinde bulundukları bu büyük
milletin bekasını düşünmek zorundadırlar. Emperyalizmin
projelerine rağmen bu coğrafyada onurla yaşamanın yolu,
parçalanmamaktan ve ekonomik olarak büyümekten geçmektedir.
Bu güzel coğrafyada ayakta kalmak için,
Bir olmak zorundayız.
İri olmak zorundayız.
Diri olmak zorundayız.
Kaynak:
http://www.yetkinkarakaya.net/forum/viewthread.php?forum_id=12&thread_id=55
|