Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri

 

17 Şubat 2008

ÖZGÜR GÜNDEM

Pakistan'da Hizb-ut Tahrir ve hile kabusu

 M. ALİ ÇELEBİ

 

İçeride muhalefet gösterileri, dışarıda taviz vermemeleri halinde İslamabad'ın kontrolünü Taliban, El Kaide koalisyonuna terketme korkusu yaşayan ABD ve İngiltere'nin zorlamasıyla 2007 sonlarında erken seçim kararının alındığı Pakistan'da, Benazir Butto suikasti sonrası ertelenen seçimler 18 Şubat'ta gerçekleştiriliyor. Seçimden 1 hafta önce İslamabad'a uçan ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref ve Pakistan Genelkurmay Başkanı Eşfak Kayani'yle son durumu masaya yatırdı. Seçimlerin 8 Ocak'ta yapılması gerekirken, Devlet Başkanı Pervez Müşerref son bir manevra yaparak erteleme kararı aldırtmıştı.

 

Seçimin sarsıntısız geçmeyeceği açık. Sarsıntının boyutunun ne olacağını son 1.5 ay içinde yaşananlardan tahmin edebiliriz. Seçim süreci, Kosova ve füze krizinin taraflarından Rusya, İran, Irak, Afganistan, Filistin, Sudan, Çad, Kenya gibi ülkelerdeki karışıklıklar nedeniyle ABD nüfuzunun ciddi darbeler aldığı; İran ve Pakistan'daki nükleer projeler ve nükleer silahların kontrolünün riske girdiği bir konjonktüre denk geldi.


Washington'un 20. yüzyılda birçok ülkede seçim hilelerine başvurduğu hatırlandığında, öylesine tehlikeli bir konjonktürde Bush yönetimi ve Pakistan bağlantıları önümüzdeki dönemi 'riske atarak, seçmen tercihine' bırakmak istemeyeceklerdir. Çünkü diktatörler ve halklara rağmen diktatörlerin payandaları olanlar demokratik yöntemlerin doğurduğu sonuçlara ancak iktidarlarını garantiye alacakalarını hissettiklerinde uyarlar. Aksi durumda hamleleri sadece 'demokrasi oyunu' olarak kalıyor.


Dolayısıyla hem Müşerref, hem ucube yapısı olan istihbarat örgütü kanatları, hem de gittikçe güçlenmelerinden dolayı yakaladıkları ivmeyi kaybetmek istemeyip bunu iktidar hasadına dönüştürmek isteyen kökten dinci örgütler, seçimden galip gelmek için çalışacak.


Muhalefet 'hile' konusunda kaygısını dile getirirken, ülkede seçimi ertelemenin radikal dinci yapılanmalara yarayacağını kaydetmiştik. PPP Lideri Butto suikasti sonrası ülke etrafında cereyan eden gelişmeler, seçim sonrasının çetrefilli, yeni tuzakların açıldığı bir zemine oturacağının göstergelerinden biri. 2 Ocak'ta seçimlerin 18 Şubat'a ertelendiğinin açıklanmasından 2 gün sonra Müşerref'in daveti üzerine Pakistanlı yetkililere Butto suikastini soruşturmaya yardım etmek üzere İngiliz polis teşkilatı Scotland Yard'dan bir tim Pakistan'a giderken, henüz soruşturma sürecine ilişkin bir açıklama yapılmadı. Ancak ülkede intihar eylemeleri ve saldırıların artış kaydettiği açık. 10 Ocak Lahor kentinde Yüksek Mahkeme önünde gerçekleşen intihar saldırısında, bazı avukatların Müşerref'e karşı düzenleyeceği eylem için bekleyen çoğu polis 25 kişi öldü. 13 Ocak'ta Afganistan sınırına yakın Lhada askeri üssüne saldırmak istediği ileri sürülen militanlarla askerler arasında çıkan çatışmada yaklaşık 50 militanın öldürüldüğü bildirildi. 14 Ocak'ta Müşerref, Karaçi'yi ziyaret ederken, Landi bölgesinde patma oldu: 7 kişi öldü. Afganistan sınırındaki aşiretlerin etkin olduğu Mohmand'da çıkan çatışmadaysa 23'ü dinci militan 30 kişinin öldüğü kaydedildi. 17 Ocak'ta Peşaver kentinde bir Şii camiine düzenlenen bombalı intihar saldırısında en az 11 kişi hayatını kaybetti. Güney Veziristan'da 25 Ocak'ta İslamcı militanlara yönelik operasyonda 40 militan ve 8 asker öldü.


Ülkede 28 Ocak'ta neredeyse çocuk katliamı yaşanacaktı. Afganistan sınırında dinci gruplar bir kişiyi kaçırmak isterken sıkıştırılınca Karak bölgesinde bulunan Dumeyl köyündeki okulda 250 kadar öğrenciyi rehin aldı. Güvenlik güçleriyle yapılan pazarlıkta militanlar sınırı güvenli geçme garantisi istedi, güvence üstüne öğrenciler serbest bırakıldı. ABD'nin başına 200 bin dolar ödül koyduğu El Kaide'nin Afganistan'daki en üst düzey sorumlularından Ebulleyz el Libi'nin de Pakistan'da öldürüldüğü açıklandı. Yeni yılın ikinci ayının ilk günü de Kuzey Veziristan Eyaleti'nde Afganistan sınırındaki Mir Ali kasabasında düzenlenen bombalı intihar saldırısında 5 asker öldü, 8 asker yaralandı.


Dolayısıyla radikal dinciler toplumu ayaklarından aşağı çekerken, ordu, polis ve Butto'nun sürgünden döndüğü zamanki ilk suikast girişiminin istihbarat örgütleri olmadan yapılamayacağını kaydettiği istihbarat örgütleri; zor ve silah kullanma tekelini halkların fikirsel hareketlerini, özgürlük yankılı hamlelerini boğmak için kullanıyor.


Kentleri şiddete boğarak halkları sindirme politikası güden, sivil, kadın, çocuk ayrımı yapmadan katliamlara bulaşan radikal grupların, örneğin saltanatını ilan ettikleri Afganistan sınırındaki kentlerde sağlıklı bir seçim yapılacağını düşünmek buzda gemi yüzdürme iyimserliği olur. Yine neşter vurulmamış mevcut haliyle polis ve askeri gücün zorbalıktan vazgeçmesini, kontrol edebildiği sandıklardan istemediği kesimlerin çıkmasına izin vereceğini beklemek ateşi perdeyle bağlamaya çalışmak olur.


Enerji hattı pazarlıkları

 

Seçilecek yönetimi bekleyen önemli sorunlardan biri, petrol-doğalgaz şirketleriyle ABD'nin yakından izlediği İran'ı da kapsayan petrol ve doğalgaz boru hatları projesinin geleceği olacak. Bu denklem üstünden çözüm arayışları daha önce birbirleriyle savaşmış Hindistan ve Pakistan'daki ırkçılara ve köktendincilere sert eylem malzemesi olacak gibi. İran, Pakistan ve Hindistan arasındaki yüksek irtifalı enerji diplomasisi trafiğinden sonuç alınmış değil. Çünkü üç ülke de sınır sorunları yaşıyor ve ABD'nin parametrelerine ters hareket edildiğinde tehdit ve yaptırımlarla, çalkantılarla yüzleşmek zorunda bırakılıyor. İsrail ile Hindistan arasındaki silah alışverişi de önemli bir problem, İsrail en son Tecsar adlı casus uydusunu Hindistan'a yerleştirdi. Kış koşulları Çin dahil birçok ülkede can alıp milyonlarca kişiyi mağdur ederken, İslamabad, Karaçi, Lahor, Pişaver gibi kentlerde günlük 4-6 saat elektrik kesintisinin yaşandığı belirtilen Pakistan, 'enerji açığı'nı gidermek için görüşülen İran doğalgazı anlaşması sürecinin bir an önce tamamlanmasını bekliyor. İran'a yönelik Batı ambargosu dururken bunun nasıl sağlanacağı, alternatif olarak ABD'nin İslamabad'a ne vereceği sorunu kritik pazarlıklara konu olacak.


Müşerref'in mücahitleri

 

Nitekim seçim öncesi Müşerref'in Genelkurmay koltuğunu boşalttıktan sonra devlet başkanlığı koltuğunu korumak için çıktığı 21-29 Ocak arasındaki 8 günlük Avrupa turunun Davos ayağında çarpıcı itiraflar vardı. Müşerref, 25 Ocak 2008'de Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu toplantıları sırasında işverenlere hitap ederken, 'Biz 1979 yılında ABD başta, BM ve Batı'nın uygulamaya soktuğu bir planın kurbanıyız. 1979'da Sovyetler Birliği'ne karşı cihadı başlattık. Tam 10 yıl 20 bin ila 30 bin mücahit eğittik. Bunları Afganistan'a gönderdik. Orada çarpıştılar. İyi bir iş yapmıştık. Soğuk savaşın sona ermesini, Almanya'nın birleşmesini sağladık bir anlamda. Ama ne oldu? Askeri zaferi politik zafere dönüştüremedik. Herkes gemiyi terketti. Pakistan kullanıldı ve kendi kaderine terk edildi' dedi.


Köktendinci gruplar ülkenin adeta atardamarlarını kontrol eder hale gelmiş. Nitekim Butto da öldürülmeden birkaç gün önce Fransız L'Express Dergisi'ne verdiği demeçte Taliban'a daha önceki desteğinden dolayı özeleştiri verirken, bundan sonra radikal tavır sergileyeceğini kaydederek, 'Ülkeme ve tüm dünyaya zarar veren terörizmle savaşmakta kararlıyım. Terörizmle mücadele Amerika'nın tekelinde değil. Terörizm Pakistan'da kadınlarımızı, çocuklarımızı ve askerlerimizi öldürüyor ve Pakistanlılar bunun farkında... Pakistan çok ciddi bir tehditle karşı karşıya. Vatanımın geleceği için korkuyorum. Verilecek çok sert bir savaşımız var' diyordu.


Hizb-ut Tahrir kabusu

 

Müşerref gezisinin İngiltere ayağında Hizb-ut Tahrir gündemleştirildi. Pakistan, Sudan, Fas, Cezayir, Irak, Türkiye, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Endonezya, Bangladeş, Kuveyt gibi ülkelerde örgütlenen Hizb-ut Tahrir'in öne çıkarılması kanlı gelecek korkusunun tezahürü.


Kendi ülkesindeki protestolar dinmezken, 28 Ocak'ta Avrupa turunun son durağı Londra'da Başbakan Gordon Brown tarafından ağırlanırken bir grup tarafından da protesto edilen Müşerref, aşırı dinci unsurların 'terör estirdiğini' kaydetti.


Müşerref, daha önce ülkesinin eyalet yöneticileriyle görüşürken, Sind yöneticisine Hizb-ut Tahrir için 'Camilerin çıkışlarında dağıtılan aşırı bildiriler, terörizmden daha tehlikelidir. Sind Eyaleti, bundan gözünü ayırmamalı ve bu tür faaliyetlerin sona erdirilmesine çalışmalıdır' direktifi vermişti. Çünkü hilafet peşindeki Hizb-ut Tahrir, Pakistan Vilayeti adı altında yaptığı açıklamada, 'Hilafet Devleti'ni bir an önce kurun ki, henüz Müslümanların toprakları üzerinde kafirlere daha fazla otorite teslim etmeden önce, Müşerref gibi hain yöneticilerin ellerini kırabilesiniz' çağrısı yapmıştı.


İngiltere'de de Hizb-ut Tahrir'i öne çıkaran Müşerref, 'Biz onları Pakistan'da yasakladık. Ama hiçbir şey yapmadığımız için eleştiriliyoruz. Siz ise onları hala yasaklamadınız. Niye bizi suçluyorsunuz o halde?' dedi. Daha önce de Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'de toplantılar ve konferanslar yapmasına engel olunması istenmişti. Muhafazakar Parti Lideri David Cameron da Başbakan Brown'a Hizb-ut Tahrir'in neden yasaklanmadığını sormuştu.


Çünkü Pakistan'da mitingleri zaman zaman yasaklanan Hizb-ut Tahrir, İslamabad'ın ABD'yle bağlarını kesmesini isterken, 'Ey Pakistan'ın Müslümanları! Müşerref'in sizi, sessiz çoğunluğun kendisini desteklediğini iddia ettiği kesiminden saymasına izin vermeyin! Müslümanların maslahatlarıyla dertleneceğine Amerika'nın ulusal çıkarları için kaygılanan bu ajan liderin ihanetine karşı seslerinizi yükseltin!' halkasında.


Ziyaret öncesi de yasaklanması talep edilen Hizb-ut Tahrir'in İngiltere Medya Temsilcisi İmran Vahid, şu açıklamayla uyarıyordu: 'Hizb-ut Tahrir'i Britanya çapında yasaklamaya dönük çağrılar, yalnızca Pakistan'daki rejimden gelmemekte, aynı zamanda Özbekistan'daki Başkan Kerimov'dan da gelmektedir. Kendi ülkelerinde dar bir alan bırakan ya da hiç müsamahasız davranan bu rejimlerin her ikisi de, Britanya'da Hizb-ut Tahrir tarafından baskıcı politikaları aleyhinde düzenlenen protesto gösterilerinden ve kampanyalardan rahatsızlık duymaktadır. İngiliz hükümetinin Müşerref'e bu sözü vermiş olması ya da Müşerref'in bu talebi yinelemede rahatlık hissetmesi şaşırtıcı değildir. Zira İngiliz hükümeti, göstermelik protestolarına karşın Müşerref rejimini bağrına basmıştır ve Pakistan tarihinin tartışmalı en büyük siyasi yolsuzluğunu yönetmiş Benazir Butto'nun yeniden siyasi sürece katılımının yolunu asfaltlamak üzere tasarlanmış seçimlere yönelik düzmece programı desteklemekten mutludur. İngiliz Dışişleri Bakanı David Miliband'ın; bir yandan seleflerinin verdiği şiddet dışı siyasi bir partiyi yasaklama sözünü yerine getirmek için Pakistan hükümetinden ikazlar alırken, öte yandan bayatlamış Benazir-Müşerref retoriğinin yankılandığı Pakistan'da demokrasinin onarılmasına çağrıda bulunması da ayrıca ironiktir.'


Hizb-ut Tahrir'i tanımak, kuruluş amacını görmek için bildirilerinden seçilmiş birkaç paragrafı okumakta yarar var. Bütün Müslüman ülkelerin 'Dar-ül küfür/küfür ülkesi' olduğunu ileri sürüyor: 'Hizb-ut Tahrir kafir devletlerin egemenliğinden, nüfuzundan kurtarmak gayesiyle kurulmuştur. Hizb'in çalışması vaaz ve irşad olmadığı gibi öğretim de değildir. Zira Hizb, medrese değildir... Bilakis, Hizb'in çalışması siyasidir. Kafirler bize saldırmasa da, İslam'ı yaymak ve davetini yüklenmek için savaşa başlamak farzdır... Kafir devletlerden borç ve yardım almak da caiz değildir, haramdır... Müslümanların, Birleşmiş Milletler, IMF, Uluslararası Kalkınma Fonu gibi uluslararası örgütlere katılmaları da caiz değildir, haramdır... Müslümanların, Arap Topluluğu, İslam Konferansı, Ortak Savunma Paktı gibi bölgeler arası paktlara ve teşkilatlara da katılmaları caiz değildir. Çünkü bu örgütler; İslam'la çelişen esaslara dayanmakta, Müslümanların ülkelerinin parçalanmasını sağlamlaştırmayı ve tek bir devlette birleşmelerinin önlenmesini sağlamaktadır.'

Müslüman Kardeşler gibi birçok ülkede eyalet sistemiyle örgütlenen örgüt, Türkiye'de de zaman zaman gündeme geliyor. Hizb-ut Tahrir, 'Türkiye Vilayeti' için şunları söylüyor: 'Hizb-ut Tahrir'in kurmak için sizleri davet ettiği İkinci Raşidi Hilafet Devleti hayal olmadığı gibi uzak da değildir. İşte o gün başörtülü Müslüman kadınlarımıza el uzatanların elleri kırılacak, dil uzatanların dilleri koparılacak, bu zulme ortak olanlar ve seyirci kalanlar ise şiddetli bir şekilde hesaba çekilecektir.'


Müşerref'in turu sırasında Paris'te, resmen tanımadıkları İsrail'in Savunma Bakanı Ehud Barak'la gizlice görüşmesi de tehdidin boyutunun büyük olduğunu, İsrail'le gizli anlaşmalar yapabileceğini gösterdi. Bu anlaşmalar Pakistanlılara MOSAD desteği, eğitim desteği veya örtülü ortak operasyonlar şeklinde olabilir.


ABD Genelkurmayı'nın son rötuşları

 

ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen, son rötuşların ele alındığı 11 Şubat'taki Pakistan ziyaretinde Pakistan'ın atom silahlarının güvende olduğunu kaydederek, 'Şüphesiz tehdit artıyor. Biz taraflar olarak bu konuda endişeliyiz. Kuşkusuz, yaptığım görüşmelerde, bütün liderlik tehditten endişe ettiğini fakat zamanla bunun ortadan kaldırılabileceğini belirtti. Nükleer silahların güvende olması sebebiyle çok rahatım. Uygun işlemler yerli yerinde. Bu silahların herhangi bir teröristin eline geçeceğinden endişe etmiyorum... ABD'nin herhangi bir şekilde, Pakistan'a, örtülü veya açıktan işgal veya saldırı gerçekleştireceğiyle ilgili görüşe bir ihtimal vermiyorum' sözleriyle seçimlerden sonra sürmesi beklenen karışıklığı ABD'nin uzaktan izlemeyeceği mesajı verdi. Aynı gün Pakistan'ın kuzey batısında düzenlenen bir muhalefet mitingi sırasında meydana gelen patlamada 25 kişi hayatını kaybediyordu. 12 Şubat'ta ise 2 nükleer teknisyen kaçırılıyordu. Kritik gelişmelerle her an her şeye açık hale gelen ülkede radikal dinciler, toplumu şeriat hükümleriyle özgürlüklerden mahrum bırakmayı benimserken, Müşerref bunu kullanarak askeri güçle iktidarını koruma, ABD ve İngiltere hedeflerine uygun, tersi yönden özgürlükleri baltalayan politikaları uygulama peşinde. Alternatif bir çıkış ülkeyi kaosa sürükleyen bu iki anlayışı kırabilir, kaosun ülke sınırlarından taşmasını önleyebilir.


Hindistan ve Keşmir'i bekleyenler

 

Seçim sonrası gözlerin çevrileceği isimlerin başında Müşerref geliyor. Müşerref karşıtlarının seçimi alması durumunda, Devlet Başkanı Müşerref ile yetki paylaşması sorunu yaşanacak. Müşerref yetkilerini devretmemek ve istifa etmemek için çırpınacak. Müşerref'e istifa çağrısı yapan yüz emekli ordu yetkilisiyle istihbarat servislerinin eski başkanı Mesud Şerif'in cephesindeki isimlerin etki düzeyi seçimlerden sonra görülebilecek. Ordunun Müşerref'le arasına mesafe koyması, yeni bir yüzle siyaset sahnesinde rol kapma yarışına girmesi yeni restleşmeler getirecek. Diğer sorun ülke içi radikal grupların etkisinin nerde dizginleneceği, nükleer ve ağır konvansiyonel silahların kontrolü problem yaratacak. Seçimde dikkate değer sonuç almaları halinde radikal dinci unsurların propaganda bayrağı yaparak hasada dönüştürmek için her fırsatta kullandığı Keşmir sorunu Hindistan ile ilişkileri yeniden gündemleştirecek.


Bu yıl Keşmir'de Eyalet Meclisi üyeliklerinin yenilenmesi seçimleri de var. Dolayısıyla İslamabad iktidarını bu konuda da sancılı bir dönem bekliyor. Eski Başbakanlardan Navaz Şerif ile Müşerref'in arasının açılmasında rolü olan faktörlerden biri Keşmir.


1999 ilkbaharında Hindistan'la yaşanan çatışmalar sırasında Şerif'i, Keşmir konusunda tavizkar bulan Müşerref, darbe yaptıktan sonra artık Keşmir'de İslamcı grupların 'terörizm' sahnelediklerini kaydediyordu.


Müşerref darbeden birkaç yıl sonra üçte birlik kısmın Pakistan'a bağlı olarak Azad Keşmir diye adlandırılan Keşmir sorununda ilerleme sağlanmazsa, Hindistan-Pakistan ilişkilerinin askıda kalacağını kaydederken, 'Keşmir, adil ve sağlam bir anlaşma bekleyen başlıca meseledir. Keşmir, çözülmesi gereken temel ihtilaftır. Buna yönelik bir çözüm bulununcaya kadar, diğer meselelere yönelik güven artırıcı önlemlerde hiçbir ilerleme olamayacaktır' yaklaşımını benimsedi. 2007'ye 3 hafta kala yaptığı açıklamadaysa askerlerin aşamalı geri çekilmesi ve idarenin yerel halk inisiyatifine devredilmesi noktasında olduğunu kaydetti.


Pakistan'dan beslenerek Keşmir'in Hindistan'dan koparılması için çabalayan İslamcı örgütlerin bir kısmı Birleşik Cihad Konseyi şemsiyesinde bileşke oluşturmuş durumda. Bileşkenin bir kolu olan ve Keşmir'de etkisi fazla olan örgütlerden Hizbul Mücahidin, seçimi boykot etme üzerine politika yürütüyor. Seçim sürecinde bir ateşkes sağlanabilir mi, ateşkes ihtimaline karşı bazı gruplar sansasyonel eylemlerde bulunabilir mi? Bunu Hindistan ve Pakistan içindeki dengeler belirleyecek.


Kıbrıs gibi ağır bir bölge sorunu olan Keşmir'in yanında Hindistan'daki Müslüman kesim üzerinden yürütülen manevraların gözden geçirilecek olması, iki ülkenin silahlanma yarışları da eklendiğinde ister istemez İslamabad ve Yeni Delhi yönetimlerini karşı karşıya getirecek. Nasıl ki Türkiye ile Yunanistan karada, denizde, Kıbrıs üzerinde sık sık problemler yaşıyor, Pakistan ile Hindistan arasında da karasulardaki ihlallerden dolayı gerginliklar görülüyor. Yine iki ülke arasında cezaevlerinde bulunan mahkumlar da başka bir gerginlik konusu. Bu kulvarda öne çıkan cepheler El Kaide kolları, Taliban, Cemaati İslamiyye ve Hizb-ut Tahrir gibi yapılanmalardır. Seçim sonrası Pentagon'un Pakistan'da aşırı İslamcılara karşı ortak operasyonlar için beklediği vize bu grupların şiddet dozunu belirleyici unsurlardan biri olacak.


Radikal unsurların, sandalye sayısının karar alıcı düzeyinden geride olması durumunda da komşu ülkeler arasındaki gerilimi körükleme ve yeni iktidarı yıpratmak için eylemleri bugünkü düzeyi aşacak şekilde boyutlandırmaları muhtemel.

 

Kaynaklar:

http://www.ozgurgundem.org/yazdir.asp?haberid=47935

http://www.librenews.eu/?style=other&section=writers&wid=18&aid=697

http://www.islamdevleti.org/content/view/18904/101/