Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri

 

05 Şubat 2008

Tanımsız laiklik 71 yaşında

 

Bugün, laikçi çevrelerin dahi tanımlamadığı; ancak kendilerince yorumlayarak her fırsatta mütedeyyin insanlara karşı baskı unsuru olarak kullandığı laiklik kavramının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na girişinin 71. yıldönümü.

 

‘Laikliğin patent sahibi İnönü’dür!’   
 
Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, “Laiklik Atatürk’ün değil İnönü’nün fikridir. 1937’ye kadar laiklik ilkesinin Anayasa'da olmadığını görüyoruz. 
 
 Hatta 1924 Anayasası'nda şerri bir devlet ifadesi var. Dolayısıyla ‘laiklik eşittir Atatürk’ iddiası kesinlikle doğru değildir. Laiklik patenti İnönü’nündür ve Atatürk’ün hastalığından faydalanılarak Anayasa’ya sokulmuştur” dedi.


Beyşehir MYO Müdürü Tarihçi Doç. Dr. Caner Arabacı, İnönü’nün altı oku Atatürk’e rağmen parti tüzüğüne koyduğunu hatırlatarak, “Atatürk ile İnönü’nün aralarının iyi olmadığı bilinen bir gerçektir. İnönü altı oku Atatürk’e rağmen parti tüzüğüne koydurdu. Bunu başardı” diye konuştu.

“HASTALIK, BİLİNÇ KAYBINA YOL AÇAR”
 

Uzmanlar, “Bu bir Atatürk istismarcılığıdır. Laikliği 1936 yılında CHP programına ve Atatürk’ün yataklara düştüğü 1937 yılında Anayasa’ya sokan İsmet İnönü’dür” dediler. İç Hastalıkları Uzmanları ise, “Yoğun alkol kullanmaya bağlı olarak gelişen karaciğer sirozu ciddi bir durumdur. Karaciğerin hemen hemen tüm fonksiyonlarını kaybetmesi ile bilinç kayıpları olur. Bu hastalığa yakalanan insan, aktifliğini kaybeder ve son dönemlerde canının derdine düşer” yorumunu getirdiler. 

 

Uzun süredir konuşulamayan, ancak TBMM eski Başkanı Bülent Arınç’ın 2006’daki 23 Nisan etkinliklerinde dile getirmesiyle alevlenen ‘Laikliğin tanımlanması’ konusu, uygulama şekilleri sebebiyle hâlâ halkın gündeminde sıcaklığını koruyor. Yıllardır tanımsız bırakılarak ateizme varan keyfî anlamlar yüklenmesine sebep olunan laiklik kavramına artık bir tanım getirilmesinin şart olduğunu belirten STK temsilcileri, laikliğin tanımlanmasındaki kaygının sebebini “birtakım kişilerin tuttukları köşe başlarını kaybetme korkusu” olarak açıklıyor.


NET TANIM OLSA SIKINTI YAŞANMAZDI
 

“Laikliğin tanımı net olsaydı bu sıkıntılar yaşanmazdı” diyen Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat, insanımızın laiklikle probleminin olmadığını belirterek, “Kafalarına göre, kendi yaşam biçimlerini, kendi zihniyetlerini halka dayatmak isteyenlerin getirdiği sıkıntıların temeli bu. Yeni anayasada laikliğin tanımı yapılırsa bu tür sıkıntılar, keyfî yorumlar, hukuku keyfe göre yorumlama sorunu da ortadan kalkar. Ülke rahatlar, gerilim ortadan kalkar” dedi.
 

Bazılarının Türkiye’de yıllarca belirli makamları, belirli köşeleri ve rantları tuttuklarını hatırlatan MÜSİAD Genel Başkanı Bolat, “Açık tanım, laiklik üzerinden kendi iktidarlarını devam ettirmek isteyenlerin de mücadeleyi gerçek rekabet alanında yapmalarının önünü açmış olacaktır” diye konuştu.

TANIMLANMASI, İŞLERİNE GELMİYOR
 

MAZLUMDER Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu da, laikliğin kesinlikle tanımlanması gerektiğini Anayasa Teklif Taslağında belirttiklerini ifade ederek şunları söyledi:
 

“Laiklik sonuçta net bir şekilde yani dini inançlar karşısında kamu otoritesinin tarafsızlığının korunması olarak uygulanmalı. Laiklik bir dini anlayış üzerinde baskı kurarak dini yönlendirmesi üzerine kurulursa buna laiklik denemez. Laiklik uygulamaları bu ülkede çoğunlukla dini inançlara yönelik baskılar şeklinde tecelli ediyor. Halen de ediyor. Türkiye’de özgürlük boyunduruk altındadır. Başörtüsü bilhassa... Hem dışarıya karşı laik olduklarını iddia ediyorlar, hem de içerde laikliği istedikleri gibi yorumlayarak dini inançları ve vicdan özgürlüğünü kısıtlama aleti olarak kullanıyorlar. Tanımlanması bazı çevrelerin işine gelmiyor.”

 

ALMAN ANAYASASI ALLAH İLE BAŞLAR


Anayasa Profesörü Mustafa Kamalak ise laikliğin tanımlanması durumunda asli kaynağındaki, anavatanındaki anlamına uygun tanım ortaya çıkacağını, bunun da Türkiye’de birilerinin işine gelmediğini ifade ederek, “Avrupa’daki laiklik tanımı özgürlüğü öne çıkarmaktadır. Laikliğin anavatanı olan Avrupa’nın hiçbir üniversitesinde başörtüsü yasağı yoktur. Avrupa’da laiklik yok mu diyeceğiz. Var ama Türkiye’deki gibi dayatmacı bir uygulama yok. Tanımı orada gayet açık: Din devlete, devlet dine müdahale etmeyecek. Almanya, kilise adına vergi toplar. Alman Anayasası Allah adıyla başlar.” dedi.


Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay: “Avrupa’da laiklik, kilisenin tartışılmazlarını tartışmak için ortaya çıkmıştır. Din sosyolojisi açısından laikliği ortaya çıkaran tarihsel, toplumsal koşullar, insanlar üzerinde dayanılmaz hale gelen kilise baskısıdır. Kilise, dogmalarla da kendisini tartışılmaz ilan ederken laiklik aklın önünü açmış, her şeyi tartışılır hale getirmiştir. Dolayısıyla laikliğin kendisi her şeyin tartışılmasını öngörür, insan aklını ön plana çıkarır. ‘Laiklik tartışılamaz’ demek, laiklik açısından tutarsızlık olur. Dünyada tek bir laiklik tarifi olsaydı o zaman tartışılamaz denebilirdi. Oysa ‘Dünya Standartları Enstitüsü’nden çıkmış bir laiklik tanımı yoktur. Yasalar, topluma giydirilmiş gömlek gibidir.”

BOŞ BIRAKINCA LAİKÇİLER DOLDURUYOR


Gazeteci Yazar Ali Bulaç, sorunun laiklik ilkesinden çok, laikçilerden kaynaklandığına dikkat çekerek, laiklik ilkesinin din ve vicdan hürriyetini koruması gerekirken, laikçilerin toplumu dinden arındırmak için kavrama ateist anlamlar yüklediğini söylüyor.


Psikiyatr Dr. Sefa Saygılı ise, laikliğin net bir tarifi olmamasından dolayı insanların ne yapacağını bilmediğine dikkat çekerek, şunları söylüyor: “Ülkede düşünce olarak kaç çeşit ideoloji var ise ona göre laiklik tanımı var. İnsanlar kime inanacağını bilemiyor. Haliyle kafası da karışıyor. Bu kadar muğlak bir ortamda ‘laiklik tartışılamaz’ demek ve sonra da herkesten laikliğe uymasını beklemek çelişkidir.” 
(vakit).

 

Kaynak:

http://www.furkanhaber.com/haber_detay.php?haber_id=16835