Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri |
08 Eylül 2007 HUKUKÇULAR DEĞİŞTİRİLMELİ Av. Abdulbasit BİLDİRİCİ HUKUK KURALLARI DEĞİL HUKUKÇULAR DEĞİŞTİRİLMELİ
Yeni Anayasa taslağının konuşulmaya başlaması ile birlikte başörtüsü konusu da birlikte tartışılmaya başlandı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Anayasa taslağında sadece eğitim görme hakkıyla ilgili düzenlemenin konuşuluyor olması mide bulandırıcı bir şey. Hiç kimsenin kıyafeti nedeniyle eğitim hakkı engellenemez şeklindeki bir düzenleme problemli bir düzenlemedir. Eğitim bitekten sonra evde mi oturacaktır baş örtülü bayan?
Öncelikle başörtüsü yasağı gibi gayri hukuki ve gayri kanuni bir yasağın yazılı metinlerle düzeltilmeye çalışılması çok da doğru değil. Çünkü ortada başörtüsünü yasaklayan hiçbir meri hukuk kaidesi yokken Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bir kararla yasak uygulanmaya başlandı. Mesela Turgut ÖZAL döneminde YÖK’nun ek 17. maddesi ile yeni bir düzenlemeye gidilmişti. Bu maddeye göre üniversitelerde kılık kıyafet serbestti. Buna rağmen değişen bir şey olmadı ve mahkemeler fiili durum yaratarak yasağı uygulamaya koydular. Anayasa mahkemesi yorumla kural ihdas etti. Hukukçular bilir ki bu mahkeme yorumla kural koyamaz. Üstelik bu kural anayasa yargısının temel kaidelerinden biridir. Danıştay başkanının basın aracılığıyla mahkemelere direkt adeta talimatlar göndererek ve de ihsası rey de bulunarak başörtüsü ile ilgili her türlü davayı reddetmeleri gerektiğini bildirmesi de hala hafızalarımızda yerini korumaktadır.
Tüm bunları neden anlatma gereği duyuyorum. Demek istediğim şudur. İstediğiniz şekilde düzenli ve açık kapı kalmayacağını düşündüğünüz hukuk kuralları ihdas edebilirsiniz. Bu kuralları Anayasal metinlere koyabilirsiniz. Sonuçta bu kuralları uygulayacak ve yorumlayacak (!) olan hakimlerimiz bulunmaktadır.
Türkiye’de yargı şu an itibariyle siyasallaşmış bulunmaktadır. Belli konularda nasıl isteniyorsa öyle karar veriliyor. Hizb-ut-Tahrir yapılanması hakkında Yargıtay’ca verilen kararlar bunun bariz örneklerinden biridir. Yaklaşık elli yıllık tarihi boyunca asla ve hiçbir zaman şiddete bulaşmamış, silah kullanmamış, tedhiş ve tehdit türü eylemlere yüz vermemiş bir yapılanma Yargıtay’ın iki kararında açıkça terör örgütü olarak kabul edilmiştir. İşin ilginç tarafı TCK’nun başlığı “Silahlı Örgüt” olan 314 üncü maddesinden haklarında davalar açılmaktadır. Sorduğunuz zaman aldığınız cevap ise ilginçtir. “Silahsız, şiddetsiz Terör” Bu kavramı icat eden hukukçuların daha neleri icat edebileceğini varın siz düşünün. Dolayısıyla hukuk kurallarını değil hukukçuları değiştirmekten başka çözüm yolunun bulunduğunu sanmıyorum. Benim naçizane görüşüm budur.
Üniversiteler açısından da durum farklı değildir. İsteyen rektör ve üniversite yönetimi öğrencilerini başörtülü ve sakallı olarak içeri alabilir. Bunu yaptığı zaman hukuki durum hiçbir engel çıkartmaz. Çünkü asıl olan serbestlik ve özgürlüktür. Yasakların açıkça belirtilmiş olması gerekir. Türkiye’de ise başörtüsünü yasaklayan hiçbir meri hukuk kuralı bulamazsınız. Dolayısıyla burada da aynı görüşümü yineliyorum. Anayasa metinlerine hüküm koymakla bu işi çözemezsiniz. Çözülmeyeceğini de hepimiz birlikte göreceğiz. Öyleyse çözüm nedir. Çözüm tıpkı hukukçularda olduğu gibi rektörleri değiştirmekten geçmektedir. Yani yasağı nasıl koydularsa aynı yöntemle kaldırmaktan başka çare yoktur. Bu ülkenin tarafsız ve gerçekten demokrat kafalı, insan haklarına duyarlı hukukçu ve öğretim elemanlarına ihtiyacı bulunmaktadır.
Kaynak: http://gaphaber.com/yazar.php?id=2415
|
|
|