Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri

 

27 Ağustos 2007 Pazartesi 02:18

Hizb-ut-Tahrir Stratejisi ve Endonezya’daki Hilafet Konferansı

Numan Hanif

 

Ağustos’un 12. günü 2007 tarihinde uluslar arası İslami hareket Hizbu’t-Tahrir (HT) inkâr edilemez bir şekilde şimdiye kadar “hilafeti canlandırma” meselesi ile ilgili olarak düzenlenmiş en büyük konferansı Endonezya’nın başkenti Jakarta’da gerçekleştirdi. Konferans; farklı uluslararası mekânlarda aynı mesele ile ilgili olarak organize edilmiş bir olaylar serisinin içinde en büyüğüydü. Eski, Muhammediya lideri ve şimdinin bir televizyon simgesi olan Abdullah Gymnastier, Prof. Amin Rais, Nahdlatu’l Ulema’dan Ma’ruf Hüseyin, şimdiki Muhammediya lideri Din Syamsuddin, İslam Savunma Cephesi’nin (FPI) yönetim kurulu başkanı Habib Riziq Shihab ve Zainuddin Muhammad Zein (Reform Yıldız Partisi, PBR) gibi Endonezyalı şahsiyetler olduğu gibi dünyanın çeşitli yerlerinden HT’den insanların davet edilmesiyle birlikte HGelora Bung Karno Stadyumu’ndaki konferansa tahminlere göre 80,000 insan katıldı. Bununla birlikte konferans günü İngiltere’den Imran Wahid ve Avustralya’dan Şeyh Ismail Al Wahwah gibi iki HT konuşmacısının Endonezya’ya girişleri yasaklandı. Bali bombalamalarına neden olduğu suçlamasından dolayı yargılanmasından Endonezya mahkemeleri nezdinde temize çıkan Cemaati İslami lideri Ebu Bekir Beşir gibi diğer konuşmacıların, bazı medya haberlerine göre güvenlik endişeleri belirten polis tarafından katılmamalarının istendiği bildirildi. Bu yüzden konuşmacıların pek çoğu farklı nedenlerle konferansa katılamadı.

 

Yine de HT tarafından yaratılan kaçınılmaz coşkuya karşın, Endonezya hilafet konferansının etrafındaki politik gelişmeler ve HT stratejisi ile ilgili olarak ciddi sorular oluştu. Bu büyük patlama yaklaşımına karşın kamu alanına yeni giren HT’nin kâğıt üstünde Endonezya rejim istikrarı ve batılıların bölgedeki güvenliği için hala açık ve canlı bir tehlike olmasından dolayıdır. Buna rağmen HT’e Endonezya hükümeti, silahlı kuvvetler, hükümet destekli Ulema Konseyi tarafından yeşil ışık yakıldı ve Endonezya İslami hareketleri tarafından kabul edildi ve batı baskısı olmadan çalışmasına izin verildi. Bu makale, konferansı çağdaş HT stratejisinin bağlamına oturtarak bu şaşırtıcı politik görünümün nedenlerini anlamaya çalışacaktır.

 

Arap Şövalyeler Artık Yok

 

Endonezya’daki konferans HT tarafından Arap Dünyası’ndan uzaklaşma şeklindeki strateji değişikliğinin devamının bir bölümünü oluşturuyor. Bu strateji değişikliğinin, Arap Dünyası’nı hilafet kurumunun öncelikli kurulma alanı olarak sunan HT yazınına uygun olmadığı açıktır. Bu konum; HT’nin kurucusu Şeyh Takiyüddin Nebhani’nin 1977’de ölümüne kadar bağlılıkla korundu. Nebhani’ye göre Arap ülkeleri, İslam’ın bölgedeki tarihsel gücünden ve Arap dilinin linguistik kalitelerinden (İslam’ın ve Kuran’ın dili olmasından) dolayı doğal ve gerekli destek noktalarıdır ve Nebhani’nin liderlik karakteristikleri olarak tanımladığı şey Arap insanının tabiatında miras olarak vardır. Nebhani sadece yayılma perspektifinden hareketle, Arap bölgesinin dışında kuruluşların kurulmasını değil de bazı aktivitelerin yapılmasının gerekliliğini kabul ediyordu. Lübnan’ın merkez olmasıyla birlikte Suriye, Mısır ve Irak gibi ülkelerde kapsamlı çalışmalar hedeflenmişti. 60’larda ve 70’lerde bu ülkelerde askeri darbelere kalkışıldı. Öğrenciler ve himaye arayıcıları olarak batıdaki HT üyelerinin varlığına karşın Nebhani, Batı Dünyası’nda bir varlık oluşturmayla ilgilenmedi. Bu konum, kendini 1979’da İran’da gerçekleşen olaylar tarafından teşvik edilen politik İslami canlanma dalgasına kaptıran Nebhani’nin halefi Abdulkadem Zalom’un idaresinde radikal bir değişime uğramış görünüyor. Zalom’un idaresinde HT başarısız bir şekilde Humeyni’den İranlıların hassasiyetlerini bir hilafet için dönüştürmesini istedi. Kafasında İran Şii doktrinini, bu doktrinin Sünni dünyaya düşmanlık beslediği Safevi tarihini ve onun temelini teşkil eden Pers gururunu taşıyan Humeyni’nin öneriyi reddetmesi kaçınılmaz olacaktı. Zalom yönetimindeki HT, Arap Dünyası’nın dışına odaklanmaya, başarı ve Sovyetler Birliği’nin çökmesinden doğan boşluğun bir sonucu olarak Orta Asya’da yayılmaya odaklandı ve Pakistan ve Bangladeş’e uzanarak daha da ileriye gitmeye devam etti. Batıdaki HT varlığı İngiltere, Avustralya, Almanya, Hollanda, Rusya ve Danimarka’da açılan temsilciliklerle hızlıca genişledi. İngiltere’nin HT’i kendi politik amaçları için kabul etmesi HT’in dünya çapında bir medya için bir üs geliştirmesine izin verdi. Dünyanın en büyük Müslüman nüfuslu ülkesi Endonezya doğal olarak İslamcı bir hareket olan HT için, davet üzerinden ikna fethindeki tarihi İslami hilafetin yayılmasına karşılık gelen kendine has tarihinden dolayı çekici geldi. Yine de HT, tarafından gerçekleştirilen bu coğrafik genişlemeye karşın Arap Dünyası, varlığı ve Ortadoğu’nun merkez ülkelerindeki ihmal edilmeye yakın etkisiyle onun için kolay bulunmaz olarak kalmaya devam ediyor. Arap dünyasına yoğunlaşmak için sarf edilmiş hiçbir çaba olmaması ve bunun yerine dış bölgeler üzerine projektörü tutan büyük bir itişin olması Nebhani tarafından kabul edilen şeyden uzaklaştıran yazılmamış bir stratejinin var olup olmadığı ile ilgili soruların oluşmasına sebebiyet vermektedir. Endonezya bu noktayı düşünmek için ideal modeli temsil etmektedir. Endonezya’daki HT, Orta Asya davasında olduğu gibi baskı yöntemlerinden acı çekmeyecektir ve böylece faaliyetleri için kaçınılmaz olarak çok verimli bir alan oluşturacaktır. Aynı zamanda İran olayında olduğu gibi ve Pakistan’da silahlı kuvvetler arasında sürekli destek isteme olayında ve başka yerlerde olduğu gibi bir parti varlığının ve toplumsal bir liderliğin yokluğunda güç arayışı Nebhani sonrası çağda HT için engel olacak gibi görünmüyor.

 

Güce Eklemlenme

 

Gerçekten de Nebhani sonrasının liderliği dogmatik sınırlı yaklaşımdan uzaklaştı ve bunun yerine diğer hareketlerin etkilerine eklemlenme şeklindeki bir işbirliği sürecini benimsedi. Arap bölgesinin dışında medya, devam eden konferanslar ve gösteriler ile meşgul olmasına karşın toplum içindeki varlık eksikliği; Arap ülkelerinde hareket için bir liderlik ve popüler bir destek oluşturma ile ilgili başarısızlığı için göstergedir. Düşünce ve hareket adına liderliğin, gücü elde etmesi için bir ön koşul olduğu etkileşimin bir aşaması olarak tarif ettiği şeyde başarısız olmasına karşın HT’nin konumunu geriletecek ölçüde herhangi bir girişim olmadı. Bunun yerine üyeleri, hareketin “nusrah” (güç elde etmek için yardım), İslam ve “ümmet”in gücü ele geçirecek unsurları için arayış sürecinde kaldığında ısrar ediyorlar. Kitle liderliği için bu açık olmayan kriteri kabul etmekle HT, üzerinden düşünceleri ve hareket için sınırlı liderlik tasarladığı metodolojisinin interaktif aşamasını etkili bir şekilde terk etti. Halk desteğini oluşturmayı baypas etmek için HT, meşruiyet için popüler hareketlere eklemlenmek ve medya kanalı üzerinden popülist bir kaygı olarak hilafet kavramının reklamını yapmak zorunda kaldı. Endonezya Konferansı; bu noktayı göstermek için mükemmel bir örnektir. Orta Asya’dan farklı olarak HT, Endonezya’da baskın bir takipçi unsuruna sahip değil. Cakarta’da 80,000 civarında insanın katılımı; her birinin tek başına 30-40 milyondan daha fazla üyesinin olduğu söylenen Nahdlatu’l Ulama ve Muhammediya gibi kökleşmiş hareketlerin desteği gibi görünüyor. HT, en küçük ortak payda üzerinden bu hareketlerin arkasına eklemlenmeye girişti; bu ortak payda “Hilafet” üzerindeki anlaşmadır. Fakat kavram üzerindeki uzlaşmanın ötesinde, HT bu hareketler ve insanlarla ortak çok az şeye sahiptir. Yine bu; ‘İslami Devlet’ kitabında derin inanç üzerinden gerçek bir halk zemini inşa etmek için çok çalışmayı terk edip bunun yerine konferanslar v.b üzerinden hilafete doğru yapay hareketler inşa etmeye karşı uyarıda bulunan Nebhani’den radikal bir farklılaşmadır. Nebhani için terminolojinin ve bir örgüt olarak HT’nin dahi popülarizasyonu; toplumda bir politik ideoloji olarak İslam’a derin bir inanç olmadan hiçbir anlam ifade etmeyecektir. HT’nin çağdaş üyeleri genellikle yaptıkları gibi konferansı; düşüncelerinin halk ile etkileşimi ilerletmenin bir tarzı ve aracı olarak savunuyorlar. Bu noktada Nebhani, belirli araç ve tarzları kullanmanın tehlikelere karşı uyarmasında kategorikti. Nebhani, eğer HT gücü ele geçirmek üzere değilse, geniş kitlelerin ve konferansların kitlelerin sadece düş kırıklıklarını ve kızgınlıklarını ifade etmelerine yarayacağını, bunun toplam etkisinin motivasyon, moral, güven hatta hilafetin dönüşüne duyulan inançta kayıp olacağını düşünüyordu.

 

"...bu yüzden hilafet meselesi ile ilgili konferanslar tertip etmenin kendisi, İslami devletin kurulmasına öncülük etmeyecektir ve İslam devleti kurmak için Müslüman insanlara hükmeden ülkelerden oluşan bir federasyon meşru bir metot değildir. Müslüman insanların kongreleri, İslami yaşam tarzının yeniden oluşturulmasına yardım etmeyecektir. Sözünü ettiğim tarzların ve bu tarzlara benzeyenlerin hiç biri doğru kabul edilmemelidir bunun yerine sadece Müslümanların kızgınlığını ifade amacındaki temsili retorikler olarak görülmelidirler…” (Nebhani İslami Devlet, s. 97)

 

Nebhani’nin bir kitle toplanmasını uygun bulduğu birkaç zamandan biri; toplumla etkileşim aşamasına geçişi tasarlamak amacıyla Ürdün’de partinin gücünü ve desteğini tespit etmek adına 60’larda izin verdiği eylem zamanıydı. Bundan dolayı kalabalıklar içinde destek bulmak için büyük hareketlere eklemlenmiş olarak gerçekleştirilen Endonezya’daki konferansın bağlamından; HT’nin Endonezya’daki gücünü anlamaya çalışmak çarpık bir resim ortaya çıkacaktır. Fakat en önemlisi böyle bir tavırla büyüyen hilafet hayaletiyle, HT sırasıyla sadece kitlelerin beklentilerini değil aynı zamanda üyelerinin de beklentilerini arttıran bir sosyal liderlik gücünün reklâmını yapmaya girişti. HT’nin, kendince harikulade bir şey planlıyor olmasına rağmen kendileri ile ideolojik ve politik hiçbir bağının olmadığı hareketlere eklenmeyi ve konferansları, çağdaş bir medya kanalı üzerinden sunmayı nasıl gördüğü sorgulanmaya açıktır.

 

Düşman İle Uyku

 

Bu bakımdan HT’nin, Endonezya bağlamında ideolojik olup olmamakla ve/veya politik uyumun olup olmamasıyla ilgilenmediği açıktı. Bunun güzel bir örneği, HT’nin Endonezya hükümetinin bir bakanı tarafından, birliğin bağlamsız bir konumu üzerine yapılan konferansı destekleyen beyanını web sitesine koymasıdır. Böylece, kalabalıkların, davet edilen hareketlerin ve şahısların desteğini kazanmak için konferanstaki konuşmaların vurgusu bir kurum olarak hilafete bir güven sağlama girişimiydi. İlginç bir şekilde bu güvenin temeli, hilafetin ekonomik, sosyal ve politik bir istikrar sağlayıcı olduğu kadar temsili rejim olduğu bakış açısı üzerinden değer kazanmasına dayanıyordu. Bunun neden ilginç olduğu ise hilafetin Nebhani’nin, kitlelerin bağlanıp onun üzerinden hilafet için harekete geçeceği temel olarak gördüğü doktrinel düzeyde değil de sistematik bir düzeyde pazarlanmasıdır. Başka bir deyişle hilafet, batılı model kitleler için daha faydalıdır ve onlar HT’nin reddettiği demokratik model ile HT’nin İslami doktrin bağlamı tarafından üretilen karşılaştırmalı hükümet etme çözümlerine zorunlu olarak cevap vermeyebilirler kabulü üzerinden paketlendi. Bu, HT’nin İslami hükümet bağlamından açıkça çok farklı bir İslami hükümet bağlamına sahip olan Muhammediya ve Nahdlatu’l Ulema gibi Endonezyalı hareketlerle ortaklığının yansımasıdır.

 

Bu iki hareket onlarca yıldır politik kriz zamanlarında sorun çözücü olarak hareket edip, büyük oranda Endonezya hükümeti ile uyum içinde hareket ediyorlar. Bu nokta, herhangi bir hilafet uygulaması 1945 Endonezya anayasasının giriş bölümünde zikredilen devletin Pancasila “beş ilke” (Endonezya devletinin üzerine oturtulduğu Budist ahlak bağlamı) ideolojisi ile uyumlu olacaktır, diyen Muhammediya başkanının yorumlarından uygun bir şekilde gösterilmektedir. Beş ilke eski başkan Sukarno tarafından ilan edildi ve anayasaya giriş sıraları şöyledir: bir tek Allah a iman, hayırseverlik, Endonezya’nın birliği temelinde ifade edilecek olan ulusalcılık, istişari demokrasi ve sosyal adalet.

 

Bu hükmetme konsepti, nüfus içindeki sözü edilmeye değer Hindu ve Animist unsurlar göz önüne alınarak ileri sürüldü. Bundan dolayı Nahdatu’l Ulema ve Muhammediya, İslami hükümeti bu çerçeve içinde kavramsallaştırdı. Bu nedenle Muhammadiya’nın davet edilen başkanı Din Syamsuddin’e göre “hilafet ulusun farklı inanışlarda olmasını ve çoğulculuğu zayıflatmamalıdır.” (Hıristiyan Bilim Monitörü 13 Ağustos 2007) Syamsuddin, Müslüman olmayanların, demokratik sürecin bir parçası olduğundan, hilafet söyleminden korkmamaları gerektiğini ekledi. Ayrıca,  Nahdlatu’l Ulema İslam yerine Pancasila’yı (beş ilke) kuruluşunun temeli olarak ilan eden ilk önemli örgüttür. Nahdatu’l Ulema’nın ‘İslam temelinde’ kurulduğunu ifade eden tüzük maddesinde ‘Pancasila temelinde’ değişikliği yapıldı.

 

Mesele şudur; eklemlenilen bu iki Endonezyalı hareket, HT tarafından hilafet tartışmasının sunulduğu tavrın karşıt olduğu Pancasila’ya karşı olarak görülmüyorlardı. Buradan, HT ideolojisinin tek tanrıya iman dışında kalan beş ilke ile uyumlu olmadığı ve doğrudan çatışma halinde olduğu açıkça çıkarılabilir. Yine bu HT stratejisi, demokrasi, sosyal adalet ve ulusalcılık gibi İslami olmayan bağlamlara destek veren ve/veya tamamen kaçınılması gereken şekilde hükümetlerle bağlantılı olan örgütlerle aynı platformları paylaşarak ideolojinin saflığını, mesajının açıklığını ve politik farklılığını korumak için Nebhani’nin sürdürdüğü anlayıştan hızla uzaklaşma anlamına gelmektedir.

 

Nebhani sonrası dönemde, dünya çapındaki temsilcilikleri boyunca faydacılık, HT’nin markasına dönüştü hatta bu pragmatizm, düşmanla birlikte uyuma aşırılıklarına kadar uzandı. Bu nokta, bir zamanlar HT tarafından bir “farmason” ve “Amerikan ajanı” olarak suçlanan, Endonezya devlet başkanı ve Nahdatu’l Ulema’nın eski başkanı Abdurrahman Vahid’i düşündüğümüz zaman çok ironiktir. Endonezyalı İslami hareketlerin tarihi, onların amaçlarının Endonezya devletini ve onun istikrarını zayıflatma olmadığının delilidir. Bu; Nahdatu’l Ulema ve Muhammediya’nın, HT’i kendilerine eklemleyerek ve onun toplu çekimi arkasına almalarına izin vererek ne yapmaya çalıştıkları sorusu acil cevabı gerektiren bir sorudur.

 

Birleşme Veya Tuzağa Çekme?

 

HT’nin nispeten liberal olan Endonezya’daki hareketlere yönelik pragmatizmi onun İngiltere’deki duruşuna benzemektedir. İngiltere’deki gibi HT, destek ve meşruiyet elde etmek için Endonezya’daki diğer hareketlere yönelik konformist (uyumlu) bir yaklaşım sergilemektedir. HT için sorun burada yatmaktadır. HT’nin Endonezyalı hareketler tarafından kabulü, ABD’nin Arap Dünyası’nı radikalizmden uzaklaştırmada ve böylece Pakistan, Endonezya, Malezya gibi zayıf ülkelerden hatta batı dünyasından Ilımlı İslam’ı Arap Dünyası’ndaki değişimi etkilemek için harekete geçirme stratejisinde başarısız olduğunu ‘Ilımlı Ağın İnşası’ başlığıyla tartışan ABD Rand Şirketi tarafından beyan edilen politika özetinin ilanıyla aynı zamana denk geldi. Bu özet hedeflenenin başarılması için ABD’nin Soğuk Savaş modeli üzerinde şekillenen İslami radikalizasyonu engellemek ve onunla savaşabilmesi için Nahdatu’l Ulema ve Muhammediya gibi ‘liberal’, ‘ılımlı’ ve ‘modernist’ hareketlerle işbirliği yapması gerektiğini öneriyor. Hâlihazırda, Asya Vakfı ve Ford Vakfı üzerinden ABD yönetimi tarafından desteklenen ABD-Endonezya forumları ve demokratikleştirme projeleri üzerinden aralarında Hahdatu’l Ulema ve Muhammediya gibi hareketlerin de olduğu Endonezyalı hareketlerle ABD arasında akıcı ilişkiler var. Aslında eski Muhammediya yönetim kurulu başkanı Ahmad Syafii Maarif ve Muhammediya Gençlik Merkezi Kurulu başkanı Abdul Mu’ti RAND politika raporuna önemli ölçüde katkı sağladılar. Rapor, bu hareketlerin liberal unsurlarının İslami devlet konseptine duydukları düşmanlığı sınırlıyor ve onları daha ileri demokratik liberal bir ajandanın ideal adayları olarak sunuyor.

 

“Güneydoğu Asya’daki ağ-inşası çabaları STK çalışmasını, kontrol ettiği 15,000 yatılı okuluyla ılımlı gelenekselci Endonezyalı örgüt Nahdlatu’l Ulema ve yüksek eğitim ve hayır kurumları ağı ile Muhammediya örgütüyle birleştirmelidir. Muhammediya hareketinin içinde hem İslamcı hem de liberal unsurlar bir arada bulunmaktadırlar: liberaller örgüt içinde ve dışında liberal bir ajanda tanıtımı yapması için kurulan Din ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi’nde bir konuma sahiplerken, İslamcı unsurlar örgütün tebliğle görevlendirilen Din Konseyi’nde bulunabilir.” (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak, RAND, P. 139)

 

Bu HT’i sadece doğrudan ABD politikasıyla çatışma içine sokmayacak aynı zamanda NU ve Muhammediya’nın da stratejisiyle çatışma içine sokacaktır. HT, bu hareketlerin destek zeminine eklemlenmiş olabilir fakat ‘hilafet’ kavramının retoriğinin ötesinde çok az ortaklık var. Aslında HT, NU ve Muhammediya tarafından geliştirilen çoğulcu çerçevenin içine tam uygun bir şekilde oturmaktadır. Eğer İngiltere hükümetinin, HT’nin yeni eklemlenme stratejisiyle ilişkisinden öğrenilecek bir ders varsa o da; HT, ılımlılaşmak için pozisyonunu değiştirebilir hatta politik amaçlara hizmet edebilir.  (İngiltere’deki HT Geleceği, www.icssa.org). HT’nin çoğulcu bir çerçeveye girişi, onun ılımlılaşmasını ve radikalizminin azalmasını sağlayacak tuzak bir mekanizma olarak hizmet edecektir iddiası öne sürülebilir. Bu bakış açısı; ne Endonezya ne de ABD hükümetlerinin, HT ve hareketler arasındaki ilişkiye bu yaklaşım yolundan dolayı müdahale etmemeleri ve engel çıkarmamaları gerçeği tarafından güçlendirildi. Bu durum; HT, bu hareketler ve ABD’nin bölgedeki politikası arasındaki ilişkinin tabiatı hakkında karmaşık bir resim çiziyor ve bir kafa karışıklığı yaratıyor. Bu hareketlerin ABD stratejisi ve Endonezya hükümetine karşı yerleşik pozisyonlarını unutmadan şu soru sorulmalıdır; acaba HT, yeni pragmatizm stratejisinin bir sonucu olarak mı Endonezya hükümetinin, Nahdatu’l Ulema’nın ve Muhammediya’nın rızasıyla ABD’nin kurduğu politik tuzağın içine yürüyor?

 

Hayalet Hilafet Teorisi

 

Hilafet düşüncesinin dünya çapında bir fenomene dönüştüğünde şüphe yoktur. Kâğıt üstünde HT’nin bir hilafet için çağrısı şimdiki rejimler ve İslam dünyasında batılıların güvenliği için en tehlikeli tehditlerden biridir. HT’in içinde hilafet için bir ideoloji oluşturduğu tavır, açıkça batı medeniyetine ve onun bağlılarına karşı çok sert bir duruşu sergilemektedir. Bu sebepten dolayı Miras Vakfı  (Heritage Foundation) gibi ABD tink-tankleri HT’i “Orta Asya’da ABD çıkarları için en büyük tehdit” olarak suçladılar. Bu tanımlamaları kafalarında taşıyan ABD ve Endonezya hükümeti neden Endonezya’da hilafet konferansının yapılmasına izin verdiler. Konumundan dolayı ABD, Endonezya ile güçlü bir stratejik ilişkiyi sürdürüyor.

 

Endonezya hükümetinin istikrarı ABD ve Avustralya için öncelikli kaygıdır. Bundan dolayı ABD, IMET (Uluslararası Askeri Eğitimi ve Talim) değişim programı üzerinden Endonezya ordusunun en büyük talim destekçisi olduğu kadar Endonezya’ya askeri donanım sağlayan önemli bir destekçidir. ABD, ard arda gelen, silahlı güçlerin sadakati üzerinden istikrar ve nüfuzunu sürdüren Endonezya rejimleri ile alakalı oldu. Dolayısıyla İslam dünyasında rejimleri bir hilafet ile değiştirme amacında olan HT ideolojisine karşın ABD veya Endonezya ordusu/hükümeti tarafından konferansı yasaklamak için hiçbir baskı gelmedi. Hilafet ve HT için Endonezya’daki konferanstan daha büyük bir reklâm yapılamazdı.

 

Arap dünyasından politik İslam’ı çıkarma bağlamındaki ABD başarısızlığı uyarısı ile ilgili RAND raporlarını ve rejimin çöküşüyle ilgili her zaman kritik olan tehdidi aklında tutan batılı güçlerin teorisi, hayatı soğutmak ve hilafet hareketini yenilememek için esnek hayalet bir hilafet kurmaya zorlandı ve bu Endonezya’daki olayları da açıklayabilir. Bu perspektifteki ilk önemli hilafet konferansına İngiltere tarafından 1994’te izin verildi ve şimdi ABD, uyumlu Endonezya hükümeti üzerinden HT’nin başarılı ‘hilafet’ pazarlamasını kullanabileceği olası bir plana sahipmiş gibi görünüyor. Bu iddia ilk bakışta aşırı garip ve gizemli görünebilir fakat böyle bir eğilim var.

 

Aslında hayalet hilafetle ilgili tam düşünce, Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde İngiltere tarafından kendisiyle oynanan ve o dönemde MacMohan-Hüseyin mutabakatı olarak detaylandırılan düşünceydi. Strateji, İslam dünyasının, hilafeti İslami hükümetin tek meşru şekli olarak göreceği anlayışı üzerine oturtuldu ve buradan, Osmanlı devletinin dağılmasının sonrasındaki şokları soğurmak için İngiliz çıkarlarıyla uyumlu bir Arap hilafeti Şerif Hüseyin’in hâkimiyetinde Mekke’de kurulacaktı. Düşünce terk edildi çünkü hilafet düşüncesini devam ettirmek çok tehlikeli bulundu. Hayalet bir hilafet teorisi gerçekten de HT’nin üyeleri arasında kabul edilmiştir. Aslında içerden kaynaklara göre ABD, Rusya ve Çin için Orta Asya’da büyük bir probleme neden olmak için HT’nin pozisyonunu bir hilafet meydana getirmek üzere kullanmayı düşünüyor olabilir. Fakat HT üyeleri ABD’nin bu planı rafa kaldırdığından çünkü Orta Asya’yı kuşatan İslami barut bölgesinde kontrol edilemez bir ateşi başlatmasından korktuğunda ısrar ediyorlar. Bu teoride ilginç olan şey üyelerin, bu senaryoyu meydana getirmek için kullanabileceği tek grubun HT olduğunu düşünmeleridir.

 

Eğer herhangi biri bu mantığı izlerse, HT’nin Endonezya’daki yayılmasına ABD ve Endonezyalı yetkililerin müdahale etmemeleri; aralarındaki önemli çelişkilere karşın Nahdatu’l Ulema ve Muhammediya tarafından HT’nin kendilerine eklemlenmesine izin vermelerinin nedenidir. Endonezya şüphesiz Ortadoğu’daki ve Orta Asya’daki İslam dünyası potasından uzak olduğundan hayalet bir hilafet kurmak için coğrafik olarak çekici bir bölgedir. İslam Dünyası’nın geri kalanı üzerindeki liderlik düşüncesi başka bir yarışmanın konusudur. Geçici bir hilafet kurma düşüncesi ve kurulan bu hilafetin yıkılmasını kışkırtmak İslam dünyasında önemli bir kan kaybına neden olacaktır ve hilafet hareketini onlarca yıl geriye götürecektir.

 

Hayalet hilafet teorisi her ne ise tam olarak bilinmiyor ama gerçek olan şey şudur; HT, meydana çıktı ve hilafetin dönüşünün aciliyeti ile ilgili inananların ümitlerini katlayarak arttırdı. Farklı HT konferanslarının konuşmacıları tarafından benimsenen ortak retorik, İslam Dünyası’nın hilafetin eşiğinde olduğuydu. Şüphesiz kendi üyelerini tutmak için motivasyon ve güven aşılamak en temel belirleyici olacaktı. Aslında eğer Endonezya’daki hilafet konferansına ve dünyanın farklı bölgelerindeki diğer çeşitli toplanmalara, gücü ele geçirme öncesi son bir itki olarak niyet edilmişse bu görüş destek bulabilir. Gücün yokluğunda HT, terk etmek için bir başarısızlık temelinde ve daha temelden bir halk desteğinin yokluğunda güç aramak olan retoriği ile birlikte güzel bir hatta yürüyor.

 

Sonuçta merkez Arap ülkelerinden etkili bir şekilde geri çekilerek HT, Orta Asya’daki baskın konumundan kar sağlayamadı. Eğer güç Orta Asya’dan önce Arap Dünyası’nda aransaydı bu, Endonezya dışındaki İslam Dünyası’nda stratejik olarak daha iyi yerleşeceği anlamına gelirdi. Bunun yerine Orta Asya mantık dışı bir şekilde, buradaki rejimlerin sertliğinin bir sonucu olarak üyeleri için hoş görülemez acılar üreterek akılsız politik bir mücadelenin içinde muallâkta kalmaya devam ediyor. HT’nin Endonezya hedeflerinin tam olarak ne olduğu belirsizdir. Konferans şüphesiz yüksek sesli politik bir bildiridir, fakat kime?

 

Üyeler arasında konferanslara neden olarak ileri sürülen tek bir fikir yok. Baskın bir görüş bunun “ümmet”e güven sağladığı ve Arap Dünyası için bir katalizör işlevi gördüğüdür. Arap Dünyası’nda HT’nin herhangi bir halk temelini olmadığını ve konferansların sadece geçici olduğu ve icra edildikleri yere bağlı olduklarını düşündüğümüzde bu tartışma, verimsiz bir tartışmadır. Bu tartışmaya karşı bir diğer nokta; HT’nin medya faaliyeti, Arap Dünyası’na değil yeni bir strateji eşliğinde Arap olmayan bölgelere yoğunlaşmıştır. Bu gerçekten de ya batının dikkatlerini Arap Dünyası’ndan uzaklaştırmak için akıllıca bir politik manevra veya görülür olarak kalmaya devam eden ümitsizliğin delilidir.

 

Numan Hanif Birkbeck’te Londra Üniversitesi’nde radikal İslam ve Uluslar arası terörizm üzerinde ders veriyor. Son zamanlarda Hizb-ut-Tahrir’in dünya çapındaki politikalarını araştırıyor.

 

Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.

 

Kaynak:

http://www.dunyabulteni.net/author_article_detail.php?id=2000