Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri

 

24 Ağustos 2007

Jakarta: "Uluslararası Hilafet Konferansı"

Riskli stratejiler


Endonezya'da aşırı dinci Hizbut Tahrir örgütü demokrasiyi ve ulus devleti reddediyor ve tüm müslümanları bir halifenin iktidarı altında birleştirmeye çalışıyor. Jakarta'da düzenlenen "Uluslararası Hilafet Konferansı", ılımlı İslam örgütlerinin de radikal dincilerden çok farklı bir tavır sergilemediklerini ortaya koydu. Bettina David bildiriyor.

 

"Uluslararası Hilafet Konferansı" kelimenin tam anlamıyla muazzam bir başarıydı. Hizbut Tahrir örgütünün Endonezya kolunun davetine, 12 Ağustos 2007 tarihinde, büyük bir bölümü kadınlar ve çocuklar olmak üzere, çoğunlukla yerel yandaşlar ve sempatizanların oluşturduğu 80.000 kişi katıldı.

İslamcılar, Endonezya'nın Jakarta'daki ulusal stadyumu olan Gelora Bun Karno'yu, doldurmayı gerçekten başarmışlardı. 2000 yılında yine Jakarta'da gerçekleştirilen ve Hizbut Tahrir'in medyada güçlerini etkili bir biçimde sahneledikleri ilk konferansa sadece 5.000 civarında sempatizan katılmıştı. Yapılan ilk konferans, örgütün siyasette etkili olma iddiasının, yanlış anlaşılamayacak bir biçimde sergilenmesiydi.

Küresel bir hilafet sistemi

1953 yılında kurulmuş olan ve uluslararası düzlemde faaliyet gösteren Hizbut Tahrir ("Kurtuluş Partisi") ulus devlet ve demokrasi kavramlarını, "İslam dışı" oldukları gerekçesiyle reddediyor ve dünya çapında bir hilafet sistemi kurmaya çalışıyor. Müslüman ümmetinin, ancak uluslar ötesi teokratik bir hilafet ile yeniden başlangıçtaki birliğine kavuşabileceği ve inançsız Batı'nın saldırılarına karşı koyabileceği propaganda ediliyor.

Hizbut Tahrir yandaşları genellikle akademik alanda bulunan kişiler oldukları için yaptıkları propagandalar da öğrenci çevrelerinde kolaylıkla yeşerecek bir ortam buluyor.

İngiltere ve Danimarka'da serbest olan bu grup, Almanya, Fransa ve birçok Arap ülkesinde yasaklandı. Endonezya'da ise, Suharto döneminin sona ermesinden ve bu dönemi izleyen demokratikleşmeden bu yana örgüt son derece aktif bir biçimde çalışıyor. Örgütün Batı karşıtı ve antisemitik ideolojisi, özellikle bu en büyük İslam ülkesinin üniversitelerinde yankı buluyor.

Demokrasiye "Hayır"

Hilafet konferansı ve burada savunulan görüşler hakkında Endonezya medyasında ayrıntılı haberler yer aldı. Hizbut Tahrir'in Endonezya kolunun sözcüsü Muhammed İsmail Yusanto, örgütü olumlu bir biçimde yansıtma çabası içinde, demokrasiyi reddettiklerini ve bir hilafet iktidarı oluşturmak için çalıştıklarını, ama Endonezya toplumunun "çoğulculuğunu" kabul ettiklerini vurguladı.

Endülüs'ün parlak döneminde dinlerin barış içinde bir arada yaşamış olması da, şeriattan ve halifelikten duyulan korkunun temelsiz olduğunu kanıtlıyordu. Müslüman olmayanlar için de, tamamen İslam üzerine kurulmuş bir kamusal bütün, "Sekülarizm" ve "Libaralizm"den kaynaklanan tüm güncel toplumsal sorunların çözümünü oluşturuyordu. Konferanstaki konuşmacıların tümü, hedeflerini gerçekleştirmek için şiddetten kaçındıklarını sürekli vurguladılar.

Konferansa davetli olan uluslararası Hizbut Tahrir'in iki üyesinin ülkeye girişi, Jakarta hava limanında, hiçbir gerekçe gösterilmeden engellendi.

İngiltere'de psikiyatriast olarak çalışan Dr. Imran Waheed'in "Batı uygarlığı'nın çöküşünü gösteren işaretler" ve Avustralya'dan davet edilen Şeyh İsmail El Wahwa'nın ise, "Dünya için hilafet gerekli" başlıklı tebliğleri sunmaları bekleniyordu. Buna karşılık, Danimarka, Sudan ve Japonya'dan gelen Hizbut Tahrir temsilcilerinin konferansa katılımında bir sorun yaşanmadı.

Ilımlı İslamcılar korkmuyor

Bu arada ılımlı İslam örgütlerinin de konferansa rahat bir biçimde, çekinmeden katılmaları, Hizbut Tahrir'in, Endonezya İslamı sahnesinde ne kadar kabul edilmiş bir aktör olduğunu gösteriyor. Konuşmacılar arasında, Endonezya müslümanlarının en popüler ve en fazla idealleştirilmiş kişilerinden biri olan vaiz Aa Gym de vardı.

Time dergisi tarafından "Endonezya'nın kutsal adamı" olarak tanımlanan Gym, birçok yabancı gözlemci tarafından, son derece ortodoks kabul edilen ama küresel modernlikle de bir o kadar uyumlu, siyasi olmayan İslam dindarlığının bir temsilcisi olarak övülüyor. Ne var ki Gym'in de, radikal siyasi İslam'ın temsilcileriyle temas kurma konusunda herhangi bir çekingenlik sergilemediği görülüyor.

Aynı durum, Endonezya'daki ikinci en büyük İslami kitle örgütlenmesi olan ve ılımlı olarak bilinen Muhammediye'nin başkanı Din Syamsüddin için de geçerli.

Syamsüddin konuşmasında hilafet ve demokrasiyi bağdaştırmak ve tüm Müslüman halkını kapsayan ortak bir payda bulmak için uğraştı. Bu çatı altına hem devlet düşmanı ideolojileri savunan kişileri hem de parlamenter rejim taraftarlarını umutsuzca bir araya getirmeye çabaladı.

Müslümanları, İslam öğretisinin bütünleştirici bir unsuru olarak halifeliği kabul etmeye çağırdı ve Müslümanların halifelik kavramını reddetmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekti.

Riskli bir strateji

Halifeliğin siyasal düzlemde uygulanışı açısından ulema arasında büyük görüş ayrılıkları bulunuyordu. Bu yüzden belirleyici olan, tüm müslümanların birliği çağrısına dayanan "öz" önemliydi. Dolayısıyla Syamsüddin bir hilafet fikrini selamlıyor ve destekliyordu; ne var ki, bu fikrin Endonezya'da uygulanması çabaları ancak Endonezya Cumhuriyeti'nin ulusal özanlaşıyı çerçevesinde yol alabilirdi.

Genel olarak, dinleyici kitlesine halifelik tartışmasından korkmama çağrısında bulundu, çünkü bu tartışma demokratik ve çoğulcu sürecin meşru bir parçasıydı – bu tartışmayı reddetmek "demokrasiye aykırı" olurdu. Hizbut Tahrir şiddeti açıkça reddettiğine ve bir paramiliter kanadı bulunmadığına göre, bu örgütü aşırı dinci bir örgüt olarak nitelendirmek için de bir neden bulunmuyordu.

Syamsüddin, BBC'ye verdiği demeçte "Demokrasi iyidir, ama yeterli değildir" dedi. Endonezyalılar inançlı bir ulusturlar, bu yüzden demokrasinin dinsel, etik ve ahlaki değerlere de dayanması gerekiyor. Hizbut Tahrir'in sisteme dahil olmasının bu açıdan yararlı olup olmayacağı ise, en azından inançlı olmayan gözlemciler tarafından kuşku ile karşılanıyor.

Din Syamsüddin'in Endonezya'daki çeşitli basın bültenlerinde aktarılan, halifeliğin büyüklük fantezisini övüp, sonra bunu daha az ikna edici bir biçimde önemsizleştiren beyanları en azından bir şeyi açıklığa kavuşturuyor: Ilımlı Müslümanların, köktenci akımları sisteme dahil etme stratejileriyle sistemle uyumlu hale getirme denemesi, aslında çoktan yapılmış olması gereken bir tartışmadan ürken, tepkici argümantasyon kalıplarına da yol açıyor.

Böylelikle, kamusal tartışmalar üzerinde önemli bir etki sağlama gücü de radikallere bırakılmış oluyor. Bu tarz savunmacı bir tutumun, sonunda pek ikna edici olamayışı da aslında çok şaşırtıcı değil. Çünkü aşırı dinci görüşlerin Endonezya dışındaki ülkelerde de birçok insanı büyüleyen ve kendi yörüngesine çeken yanı, sözde açıklığı ve mantıksal tutarlılığıdır.

Bettina David

© Qantara.de 2007

Almanca'dan çeviren: Mustafa Tüzel

 

Kaynak:

http://www.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-670/_nr-103/i.html?PHPSESSID=fbd146ea2c5cda15d8bf985e5998e0e1