Basında Hizb-ut Tahrir Haberleri |
04 Ağustos 2007 Hizb ut Tahrir’in Londra Toplantısı Radikal İslâm Vizyonunu Destekliyor
İngiltere’de artan endişenin odağı haline gelen uluslararası radikal İslâmcı bir parti, bu hafta Londra’da yapılan ve görece zengin Müslümanların katıldığı bir konferansta kendisine yöneltilen eleştirilere karşı bir saldırı başlattı.
Hizb ut-Tahrir Partisi, Müslüman ülkelerde hilafetin geri getirilmesini, İsrail’in yok edilmesini ve Ortadoğu’daki tüm Batı çıkarlarının geri çekilmesini istiyor. Londra ve Glasgow’a beceriksizce yapılan terörist saldırıların sonucunda, Parlamentoda bu partinin kapatılmasına yönelik çağrılar yinelendi. Grup her ne kadar resmi olarak barışçıl yollarla değişimi savunsa da partinin bildirgelerinin Müslümanları terörizme yönlendirebileceğinden endişe ediliyor.
Konferans, Hz. Muhammed’in (s.a.v) irtihalinin ardından yüzyıllarca yıl Müslüman ülkelerde iktidarı elinde tutan Halifelik makamının geri dönüşüne ithaf edildi.
“Soylu Halife: İhtiyaçlar ve Metodlar (The Need and The Method)” isimli konferans Kuzey Londra’da büyük bahçelerin olduğu 19. yüzyıla ait bir eğlence merkezi olan Alexandra Sarayı’nda yapıldı ve etkinliğe IT yöneticileri, bankacılar ve öğretmenlerden oluşan geniş bir profesyonel dinleyici kitlesi katıldı. Saatlerce süren konferansta konuşmacılar, Hizb ut-Tahrir’in terörizmle bağlantısı olduğu iddialarından dolayı ve Müslümanlara sıkça terörizm zanlısı olarak davranan İngiliz hükümetine saldırdı ve Müslümanların hakimiyetinin gerekliliği konusuna değindi.
Konuşmaları büyük beğeni kazanan Bangladeşli İslâmcı akademisyen Kemal Abuzahra “Hilâfetsiz bir İslâm, yaşam tarzı olarak yoktur” diyor.
Müslüman Kardeşler örgütünden memnun olmayan Filistinli bir yargıç tarafından 1950’lerin başlarında kurulan Hizb ut-Tahrir, İngiltere’de yıllardır varlığını devam ettiriyor ve Amerika dahil diğer Batılı ülkelerde yasal olarak mevcudiyetini sürdürüyor. Fakat Hizb ut-Tahrir, Suudi Arabistan, Pakistan ve Mısır gibi pek çok Müslüman ülkede hükümeti devirmeye yönelik çağrılarından dolayı yasaklanmış durumda.
Grup, Alman Anayasası’nda Anti-Semitizm’e karşı bir bölüm olan “nefreti ve şiddeti yaymak”tan dolayı 2003 yılında Alman İçişleri Bakanlığı’nca yasaklandı. Hizb ut-Tahrir bu yasağı temyize götürüyor.
Grubun popüleritesi İngiltere’de önce güçlendi sonra azaldı. Wembley Stadyumu’ndaki bir toplantıya birkaç bin kişilik bir kalabalığı çektikleri 1990’ların ortalarında, grup hatırı sayılır bir güce sahipti.
Katı ve hücre temelli bir örgüt olan grup, üye sayısını açıklamıyor. Grup, üniversite kampüslerinde ve televizyondaki talk-show’larda faaliyetlerini sürdürüyor ve İngiliz hukuku ile sorun yaşamamaya özen gösteren bir internet sitesine sahip bulunuyor.
Bazı analistler grubu “ılımlı cihadçılar” olarak değerlendiriyor. Bazıları ise grubun, uysallığın daha ötesine dümen kırdığını iddia ediyor. Son kitabı olan “İslâmcılar” da Hizb ut-Tahrir grubuna karşı yazılar yazan ve aynı zamanda partinin eski bir üyesi olan Ed Hüseyin “Hizb ut-Tahrir İslâmcıları ile cihadçılar arasındaki tek fark, Hizb ut-Tahrircilerin önce hilafet ilan edilip daha sonra cihad yapılmasını savunurken mücahidlerin cihadın bir an önce yapılması gerektiğine inanmalarıdır” diyor.
Başbakan Gordon Brown’ın geçen ay ilk soru cevaplama oturumunda Muhafazakâr Parti lideri David Cameron, İşçi Partisi’nin yeni liderine Hizb ut-Tahrir’in neden yasaklanmadığını sordu.
Cameron, grubun genç insanların beyinlerini zehirlediğini ve “Yahudilerin bulundukları her yerde öldürülmesi gerektiği” yönünde çağrı yaptığını söylüyor.
Brown, henüz kısa bir süredir Başbakan olduğunu ve konuyla ilgileneceğini söyledi. Fakat eski bir İçişleri Bakanı olan John Reid grubu yasaklamak için İngiliz Hukuku’nda yeterli kanıtın olmadığını söyleyerek konuya müdahil oldu.
Sarayın güneşli avlusundaki öğle molasında, konferansa katılan insanlar hilafet ideolojisinin çekiciliğini konuştular.
Tahrir Partisi’ne yedi yıldır üye olan ve kurumsal yönetimde varlık yönetimi uzmanı olan ikinci kuşak İngiltereli Hint Muhammed Beig “Müslüman ülkelerdeki siyasi yapıya bakarsanız bir polis devleti görürsünüz. Bu yüzden önce yeraltında bir kamuoyu oluşturursunuz, ondan sonra bunu medyaya taşırsınız.” diyor.
Beig, İslam dünyasındaki pek çok insanın Kuran temelli İslâm hukuku olan Şeriatı istediğini söylüyor.
Beig, Amerika ve İngiltere’nin demokratik değerleri Ortadoğu’ya yaymak istemesiyle ilgili olarak “Batılı hükümetler, kendilerine inanmayan insanlara bir değerler kümesini empoze etme hakkını nereden buluyor?” diyor.
Hizb ut-Tahrir’in terörizmin bir taşıma bandı olarak görülmesiyle ilgili olarak Beig, “Hizb ut-Tahrir’in yirmi yıldır mükemmel bir örgüt olduğunu söyleyemeyeceğim. Örgüte gelmiş ve gitmiş insanlar var. 1990’ların ortalarında gençlikte bir atmosfer yaratıldı. Bu dönemde hatalar da yapıldı.” diyor.
Partinin fikirleri kadınlar tarafından da ateşli bir şekilde savunuluyor. Manchester’dan tarifesiz otobüs seferiyle gelen dört çocuk annesi Rubina Ahmed “Arzuladığım hilafetin ismine yakışan bir derinliğe sahip olması gerekir. Hizb ut-Tahrir, temel İslâmi değerleri tartışmıyor ve istediklerini söylemekten de çekinmiyor” diyor.
Akademisyen Abuzahra bu soruya “En çabuk sonuçları alabileceğimiz yerlerdeki çalışmalara odaklanıyoruz” şeklinde bir cevap verdi.
(The New York Times, 4 Ağustos 2007, London Gathering Defends Vision of Radical Islam)
Kaynak: http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=951&pid=18
|
|
|