بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Müslümanları Birbirine Kırdıran Amerika’nın Savaşını Durdurun!

 

Başbakan Yusuf Rıza Geylani, 8 Mayıs günü yaptığı bir televizyon konuşmasında Svat’ta bir savaşın başladığını duyurdu. Konuşmasında şöyle dedi: “Hem bölgenin kutsiyeti, hem de Ümmetin onuru için Ordu, insanları himaye etmek amacıyla radikalleri bastırmak için konuşlanmıştır.” Ancak hakikatte ise Başbakanın kararı, Ümmete onurunu geri kazandırmak veya insanları himaye etmek için değildir. Bilakis bu karar, işgalci ödlek Amerikan ordusuna onurunu geri kazandırmak ve ayaklarının bataklığa saplandığı Afganistan’daki Amerikan varlığını kurtarmak içindir.

 

Afganistan’da Amerikalılarla savaşan mücahitleri yok etmeden Afganistan’a hâkim olmak imkânsız bir durumdur. Ödlek Amerikan kuvvetleri ve NATO kuvvetleri en modern silahları kullanmalarına rağmen sayısal ve donanımsal bakımdan zayıf olan mücahitlerle yüz yüze gelmekten korkmaktadırlar. Ayrıca Amerika’nın karşı karşıya kaldığı boğucu ekonomik kriz, büyüyen durgunluk ve bunlara çözüm getirmekten aciz kalması özellikle müttefikleri olmak üzere Amerika’nın, barbar sömürgeci Amerikan kampanyasında küresel siyasî desteği yitirmesine yol açmıştır. Mesela Çin ve Rusya gibi ülkeler, bölgedeki Amerikan politikası ve varlığı karşısındaki endişelerini dile getirmişlerdir. Yani Amerika, tek başına Afganistan’daki başarısızlığını çözmeye muktedir değildir. Bunun içindir ki Amerika, içerisinde boğulduğu okyanusların derinliklerinden kendisini kurtarması için Pakistan ordusuna dayanmaya çalışmaktadır. Bunun içinde Afganistan’a yönelik savaşında ve vahşî saldırılarında kendisi ile birlikte savaşması ve kendisine destek vermesi için Pakistan ordusundan ivedi olarak harekete geçmesini istemiştir.

 

Çünkü Amerika, yakinen bilmektedir ki Pakistan’daki Müslümanlar, kendisine büyük bir nefret beslemekteler, onun bölgedeki varlığını desteklememekteler ve ordularının Amerika’nın savaşı lehine kullanılmasına muvafakat etmemekteler. Ayrıca Amerika’ya karşı beslenen bu duyguların Pakistan ordusu safları içerisinde de var olduğunu bilmektedir. İşte tüm bunlar, Amerika’nın Pakistan ordusunu daha etkin ve etkili kullanması karşısında birer engel teşkil etmiştir. Bunun içindir ki Amerika, Pakistan içerisinde askerî operasyonlar yapabilmek için kaos ve korku hali oluşturmaya yeltenmiştir. Bu kaos hali ise, Afganistan’da Amerikalılarla savaşan mücahitlerin silahlarının namlularını, gerçek düşmanları olan Amerikalıların göğüslerinden uzaklaştırmalarına ve bunun yerine Pakistan ordusundaki kardeşlerinin göğüslerine doğru yönlendirmelerine sevk edecektir. Diğer taraftan ise bu operasyonlar, Amerikan ordusuna ikmal hatları NATO’ya da erzak, silah ve başka şeyler temin ederek Pakistan Hükümetinin var gücüyle desteklediği bölgedeki kaos halinin arkasında duranın Afganistan’daki Amerikan işgali olduğu gerçeğini yok edecektir. Aynı zamanda Pakistan ordusu, Pakistanlı mücahitlerin Afganistan’daki işgal kuvvetleriyle savaşmalarını engellemek için de Pakistan ile Afganistan’ın arasını ayıran sınıra konuşlanmıştır.

 

Pakistan Hükümeti’nin, Kabileler bölgesinde başlatıp Kuzey Batı bölgesindeki güvenli bölgelere dayandırarak yürüttüğü askerî operasyonların hakikati işte budur. Zira bu operasyonlar, arkasında yüz binlerce mülteci bıraktı, asil Müslüman kadınları toprağı örtünüp semaya bürünerek gecelerini ve gündüzlerini açıkta geçirmeye terk etti, yaşlıları ve çocukları ümitsizliğe-çaresizliğe gark etti, pek çok aileyi bombardımanların sıkıntılarına maruz bıraktı, evleri, işyerlerini ve pazarları yerle bir etti ve Müslümanların kanlarını soğukkanlılıkla akıttı.

 

Pakistan Hükümeti, kardeşlerinin katledilmesinde Müslüman orduyu kullanmakla yetinmeyerek kendi politikalarını meşrulaştıran bir kamuoyu oluşturmak için de mücahitleri çirkin bir görüntüde göstermek amacıyla insanların kanları ile oynayan milisleri kullandı. Hükümet, Lal Mescidi katliamında yaptığı gibi bugün de askerî operasyonlarını meşrulaştırmak için iğrenç bir şekilde medyayı kullanmaktadır. Zira askerî operasyonlarının alt zeminini hazırlamak amacıyla Lahor’daki Polis Akademisi’ne yönelik saldırı olayını istismar ederek Svat Vadisi’nde genç bir kızın kırbaçlanması görüntüsünün yer aldığı bir video görüntüsü yayınladı. Nitekim bu olay, operasyonların başlamasından birkaç hafta önce olmuştur. Bu askerî operasyonları meşrulaştırmak için Başbakan Yusuf Rıza Geylani, insanların karşısında şöyle diyordu: “Bu insanlar, Hükümetin hukuku uygulama hakkına meydan okuyarak ona hiçbir seçenek bırakmadılar. Hükümete kendilerine karşı güç kullanılmasından başka bir seçenek bırakmadılar.”

 

Amerikan saldırılarının, Veziristan ile Banu bölgelerinde çocukları, kadınları ve erkekleri katletmesi Hükümetin hakkına karşı bir meydan okumak değil midir? Neden Başbakan, bu saldırganlara karşı savaş ilan etmek üzere televizyon kanallarında bizlerin karşısına çıkmıyor? Yoksa bu saldırılar, Hükümetin formalite “protestosuna” rağmen peş peşe meydana geldiği halde Hükümetin “hakkına” karşı bir meydan okumak değil midir? Eğer bu plan, Pakistan’ı tehdit ediyorsa -ki öyledir- o halde ne diye Hükümet, bu planı uygulamaya çalışıyor? Evet, Pakistan, Washington’da Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton gözetiminde kendisi ile Afganistan arasındaki Ticari Geçiş Anlaşması’na imza attı. Ayrıca bu anlaşmadan beklenen ekonomik ve siyasî fayda, sadece Hindistan’ın çıkarınadır.

 

Başbakanın Svat’taki Müslüman kadınların ırzlarına olan yalancı gayretine gelince; oradaki askerî operasyonlar noktasında kendisini haklı çıkarmak içindir. Madem ki böyledir o halde ne diye Amerikan hapishanesinde yatan Dr. Afiyet Sıddıkî ve hala kayıp olan çocuklarının ırzı için gayret göstermiyor? Ne diye Hükümet, sık sık Amerikalılarla görüştüğü halde Afiyet Sıddıkî için hiçbir girişimde bulunmuyor veya tek bir kelime dahi etmiyor?

 

Ey Pakistan’daki Müslümanlar!

 

İslâm’a ve Müslümanlara hıyanet eden bu yalancı yöneticiler, kendi çıkarları ve sömürgeci kâfirin çıkarından başka bir şeye önem vermezler. Bu yöneticiler, Amerikalıları himaye etmek için Müslümanları birbirine kırdırmaktadırlar. Oysa Allahu [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

 

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا Her kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içerisinde ebediyen kalacağı Cehennem’dir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.[en-Nîsa 93]

 

Yine el-Mustafâ [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:

سباب المسلم فسق وقتاله كفر “Müslümana küfretmek fısktır ve onu katletmek küfürdür.”

 

Ve şöyle buyurmaktadır:

إذا التقى المسلمان بسيفيهما فالقاتل والمقتول في النار فقلت يا رسول الله هذا القاتل فما بال المقتول قال إنه كان حريصا على قتل صاحبه İki Müslüman kılıçları ile karşı karşıya geldiği zaman, kâtil de maktûl de ateştedir (Cehennem’dedir).” Dedik ki: “Yâ RasûlAllah! (Anladık) bu kâtil, ama maktulün kusuru ne?” Buyurdu ki: “(Çünkü) o da kardeşini katletmeye hırs göstermişti.

 

Bu yöneticilerin şerri, oldukça büyüktür. Zira onlar, Amerikalılara hizmet amacıyla Müslümanların arasındaki fırkacı anlaşmazlıkları körüklemeye hazırdırlar ki zaten bunu da bilfiil yapmışlardır. Zira Amerika, Sünniler ile Şiiler arasındaki fırkacı fitneyi körükleyerek Irak’ta kendisini güçlendirmek istediğinde bu üslubu daha önce de orada kullanmıştı. Kâfirleri hoşnut etmek adına aşağıların en aşağısına düşen bu yöneticileri Allah, rezil rüsva etsin. Doğrusu Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in kendilerinden haber verirken şöyle buyurduğu şu hadis bu yöneticilerde tecelli etmiştir:

 

انَّهُ سَتَكُونُ بَعْدِي أُمَرَاءُ مَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُ وَلَيْسَ بِوَارِدٍ عَلَيَّ الْحَوْضَ وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَهُوَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَارِدٌ عَلَيَّ الْحَوْضَ “Benden sonra yöneticiler olacaktır. Her kim onların yalanını doğrular ve zulümlerinde onlara yardım ederse o Benden değildir ve Ben de ondan değilim. O kimse Havzımın başında da olmayacaktır. Her kim de onların yalanını doğrulumaz ve zulümlerinde onlara yardım etmezse o Bendendir ve Ben de ondanım. O kimse Havzımın da başında olacaktır.”

 

Bu yöneticiler, “Ebu Gurayb” ve “Guantanamo’daki” Müslümanlara vahşî hayvanların bile uzak olduğu en çetin işkenceler yapan “uygar” Amerikalılar denilen bu kimselerle görüşürlerken hiçbir tiksinti duymamaktadırlar. Zira kadın ve erkek olmak üzere Müslümanları iğrenç zindanlarında üst üste yığdılar, Kur’ân-il Azîm’e hakaret ettiler, mahkûmların suratlarına bevlettiler ve onlara elektrik şoku verdiler. Tüm bunlara rağmen hala bu yöneticiler, uygar Amerikalılara en uygar kimseler nazarıyla bakmaktalar! Bu yöneticiler, bu mücrimler ile bir araya gelmeleri, İslâm’a, hükümlerine ve ukûbat nizamına karşı her türlü kin ve nefret beslemeleriyle kendilerinden her türlü onur ve izzeti söküp atmışlardır.

 

Ey Pakistan’daki Müslümanlar!

 

Silahlı kuvvetlerdeki evlatlarınız, Müslüman kardeşlerinizi bombardımana tutmak ve onları katletmekle emredilirlerken bu sessizliğinizi ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Ordunuzun en şerli düşmanınız olan Amerika’ya hizmet amacıyla bölgedeki Müslümanları kahretmek için kullanılmasına şahit olurken bir damla gözyaşı dökmez misiniz? Bu askerî operasyonların durdurulması için Hizb-ut Tahrir’i seçiniz ve ona katılınız. Zira Allahu [Subhânehu ve Te’alâ], Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in lisanı yoluyla sizlere, zalimlerin ve hainlerin karşısında durmanızı emretmiştir. SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

«كَلاَّ وَاللَّهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدَيِ الظَّالِمِ وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْرًا أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ ثـُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» Vallâhi hayır! Ya ma’rufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zâlimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lânetlediği gibi sizi de lânetler!

 

Ey Pakistan Âlimleri!

 

Lal Mescidi katliamı karşısında tarafsız kalmanız Müşerref’in, mescitteki kadın ve çocuk Müslümanlara karşı cürümünü işlemesinde ve onların kanlarını akıtmasında, hem de Pakistan’ın başkentinde başarılı olmasını sağlamıştır. Bu katliamdan dolayı hala Müslümanların yürekleri dağlanmaktadır ki bundan daha öte bir yürek acısı yoktur. İşte bugün de bu “demokrat” yöneticiler, Amerikan efendilerinin uğrunda Svat Vadisi’ni topyekûn Lal Mescidi’ne çevirmeye çalışıyorlar. O halde bu yöneticilerin bu yıkıcı hamleyi sürdürmelerini durdurmak için izzetli bir duruş sergilemez misiniz? O halde Amerika, Afganistan ile kabileler bölgesindeki tüm mescitleri ve okulları yıkmadan önce kıyama kalkınız, medreselerinizdeki tüm öğrencileri de kıyama kaldırınız ve bu yöneticilerin saraylarına doğru harekete geçiniz.

 

Ey Pakistan’ın Siyasî Partileri!

 

Müslümanların Amerika için kendi kardeşlerini katletmeye yöneldiklerine şahit olduğunuz halde Pakistan’daki insanların işlerini gözettiğinizi mi iddia ediyorsunuz! Aranızda Allah’a, Rasûlüne ve mü’minlere hıyanetlerinden dolayı hak ettikleri bir muhasebe ile bu yöneticileri muhasebe edecek hiç aklı başında bir adam yok mu? Bunu yapmadığınız takdirde Kıyâmet Günü’nde Allah’ın azabının zalim yöneticilerle birlikte sizleri de kuşatmasından korkmaz mısınız? Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

 

إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لاَ يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوُا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلاَ يُنْكِرُوهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللَّهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ Muhakkak ki Allah Azze ve Celle bir kesimin ameli yüzünden geneli cezalandırmaz. Ne zaman ki aralarında münkeri görürler ve reddetmeye muktedir oldukları halde reddetmezlerse, işte bunu yaptıklarında Allah hem bu kesime hem de genele azâb eder.

 

Ey Silahlı Kuvvetlerin Evlatları!

 

Kanlarınızın Amerika’nın Ümmetinizin başları üzerindeki hegemonyası yolunda akması yerine [لا اله إلا الله محمد رسول الله] kelimesinin yücelmesi için Allahu [Subhânehu ve Te’alâ]’nın yolunda savaşmak için hiç özlem duymaz mısınız? Amerika’nın İslâm’a yönelik savaşında bu yöneticilerin ellerinde kullanılan bir araç ve yakıt olarak kalmaya ne zamana kadar devam edeceksiniz? Sizleri utanç ve zillet tozlarından arındırarak İslâm’ın nûrunu dünyanın dört bir tarafına yayacak olan mü’minlerin ordusuna dönüştürecek Hilâfeti kurması için bu yöneticileri alaşağı ederek Hizb-ut Tahrir’e nusret vermez misiniz?

   

حزب التحرير

   

Hizb-ut Tahrir

 

H. 14 Cumâde’l Ûlâ 1430

Pakistan Vilayeti

  M. 09 Mayıs 2009

 

 

Bu Beyannameyi İndirmek İçin Lütfen Tıklayınız!